İsrail’in, Lübnan’a yönelik çağrı cihazlı terör saldırısı herkesi tedirgin etti. Sivil insanların cebinde taşıdığı basit bir elektronik cihaz, bir tür bomba düzeneğine çevriliyor ve uzaktan gönderilen bir mesajla patlatılıyor.
Şimdi herkes, teknoloji güvenliği üzerine düşünüyor. Patlayan çağrı cihazları, Tayvanlı bir şirketin markası altında Macaristan’da üretilmiş. Cihazların her birine patlayıcı yerleştirilmiş ve özel bir mesajla patlayıcıyı ateşleyecek yazılımlar kurulmuş.
Öykü gerçekten korkunç. Çünkü kullandığımız cihazların önemli bir bölümü Mossad ve CIA’nın at oynattığı ülkelerde üretiliyor. Şayet alelade bir elektronik ürününü bombaya dönüştürmek bu kadar kolaysa vay hâlimize!
Hâl böyle olunca yerli teknolojinin önemi bir kez daha anlaşılıyor ve akıllara, bir zamanlar Aselsan’ın ürettiği cep telefonu geliyor.
Aselsan, Türkiye’nin ilk yerli cep telefonunu 1919 adı ile 1997 yılında üretiyor. 1919, dünyanın en iyisi sayılan yabancı markaların tüm özelliklerini taşıyor. Halk tarafından tutuluyor, 10 ülkeye ihraç ediliyor. Ancak ne oluyorsa oluyor, 2000 yılını göremeden üretimden kaldırılıyor!
Aselsan 1919’un üretimden kalkma öyküsü, tam bir muamma. Herkes, işin içinde gizli bir elin olduğunu söylüyor. Kimilerine göre dağıtım şirketleri tarafından önü kesiliyor kimi ise içeriden sabotaj diyor. Rakiplerin patent davalarını gerekçe gösterenler de var.
Ben de gizli bir elin varlığını düşünenlerdenim. Ancak o el, bu saydıklarımın hiçbirine ait değil. Gelin önce Aselsan’ın o dönemdeki sektör başkanı Yavuz Bayız’a kulak verelim. Bayız, Aselsan 1919 projesinin en tepesindeki isim. Bakın projeye dair neler anlatıyor…
Aselsan’ın cep telefonu projesi, 1992’de başlıyor. 1997 yılında hazırlıklar bitiyor ve tip onayı yani uluslararası kullanım belgesi alınıyor. O zamanlar piyasadaki pek çok telefon replika yani bir diğerinin taklidi. Özgün ürünlerin sayısı çok az. Aselsan, dünyada tip onayı alabilen 10. firma. Türkiye ise yazılımı ile beraber kendi özgün cep telefonunu üretebilen beş ülkeden biri oluyor. Aynı başarı, satışta da yakalanıyor. Hem 1919 hem 1920 modelleri kapış kapış satılıyor.
Asıl sorun ise tedarik sürecinde yaşanıyor. Cep telefonu üretiminde en kritik girdi, yarı iletkenler ve Türkiye yarı iletken üretemiyor, ithal ediyor. Yabancı şirketler, yarı iletken üreticilerinde sipariş önceliğine sahip. Çünkü milyonlarca üretim yapıyorlar. Aselsan ise toplam 200 bin adet üretmeyi planlamış. Yarı iletken firmalarının tamamı Batının kontrolünde ve siparişin küçüklüğünü gerekçe göstererek Aselsan’a satış yapmıyor. Aselsan, en kritik girdiyi stokçulardan/spotçulardan almak zorunda kalıyor ve maliyetleri neredeyse iki katına çıkıyor.
Üretimin devam edebilmesi için iki yol var: Ya birkaç yıl boyunca şirket sübvanse edilecek yani devlet tarafından desteklenecek veya yurt dışından gelen telefonlara gümrük vergisi konulacak. Her ikisi de Aselsan’ın boyunu aşıyor; siyaseti, devleti ilgilendiriyor. Ve o günün siyasileri, Aselsan 1919’un kaderini piyasanın koşullarına terk ediyor.
Türkiye, o günden bugüne cep telefonu ithalatına 30 milyardan fazla para harcadı. O yıllarda Aselsan’a verilecek en çok 100 milyon dolarlık bir destek veya ithal ürünlere konulacak küçük bir ek vergi, milyarlarca doların cebimizde kalmasını sağlayacaktı. Binlerce insanımız, bu alanda iş sahibi olacaktı. Daha önemlisi, cebimizde bizi dinleyen bir casus veya her an patlayabilecek bir bomba taşımadığımıza emin olacaktık.
Gizli ele gelince… Doğrusu, bu bir müşterek suç hikâyesi. Siyasi irade desteklemiyor, yabancı şirketler bastırıyor, ipi AB’nin ABD’nin elindeki bürokratlar lobicilik yapıyor, ithalat şirketleri de tabuta son çiviyi çakıyor.