Ayasofya’nın Fethi (2)

Bazı zevzeklerin “Ayasofya açılırsa Avrupa’daki Müslümanlar zor durumda kalacak, camileri kapanacak” sözlerine; asla kanmayın. Bilakis Müslümanların Emperyalist Batı güçlerinin esaretinden kurtulduğunun ispatı olacağı için İslamiyet daha güçlü ve saygın bir biçimde Avrupa’da yaşanmaya başlayacaktır. Bundan kimsenin şüphesi olmasın. Ölmez kalırsak bunu çok kısa bir zaman sonra bunu göreceğiz, İnşallah…

Ayasofya’nın kapatılması, Şanlı Peygamberimizin (asm) övdüğü Fatih Sultan Mehmed Han’ın bedduasına vesile olması nedeniyle çok önemlidir. Allah, çağ açıp kapatan bu büyük komutan Fatih’in bedduasını geri çevirmez. Bunca yıl ekonomik krizler ve çeşitli felaketler yaşıyor isek bu bedduanın rolünün olduğunu bilmemiz gerekir.

Ayasofya’nın cami olarak açılması için Türk milleti çok büyük çaba göstermiştir. Necip Fazıl’dan Bediüzzaman’a kadar milyonlarca insan bu konunun öneminden bahsetmiş hayatını tehlikeye atarak bu uğurda tüm zorlukları göğüslemiştir. Görülüyor ki bunca emek ve mücadelenin muvaffakiyeti Cumhurbaşkanı Erdoğan’a nasip olacaktır.

Cumhurbaşkanımızın dillere destan olan o güzel Kuran okumasını Ayasofya’da iken dinlemek bu dünyada görmek istediğim en önemli işlerin başında gelmektedir. Eğer Rabbim bana bu anı yaşatırsa gözüm arkada ölmeyeceğimi bütün dostlarımın bilmesini isterim…

Bu uğurda mücadele etmiş çok sayıda insan tanıyorum. Bunlardan sadece bir tanesi bundan tam 50 yıl önce, İstanbul Üniversitesinde doktora öğrencisi ve MTTB Turizm Müdürü olan Prof. Dr. Mustafa Nutku’ya aittir.

Turizm Rehberlik Kursu öğrencilerine ders verirken Ayasofya’ya gitmiş ve buradaki düşüncelerini o tarihlerde yeni neşriyata başlamış haftalık İttihad Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Polat’a  elden teslim etmişti. Mustafa Polat Bey de bu yazıyı İttihad’ın ilk yayınlanacak sayısına koymuştur. Bakın neler söylemiş:

“–Burası ne camii?

–Ayasofya Müzesi...

–Şu meşhur ve şimdiki haliyle mahzun Ayasofya bu demek... Resimlerinde çok gördüm, ama yine de insanın müze demeğe dili varmıyor; kubbesiyle minaresiyle muhteşem bir câmi bu...

Camilerin kapatıldığı, depo olarak kullanıldığı devirleri artık geçirmedik mi? Ayasofya’nın esaretine niçin son verilmiyor? Hem Ayasofya, İstanbul’un fethinden sonra Fatih tarafından fethin sembolü addedilip hususi bir vakfiye ile cami haline getirilmedi mi? Fatih bu vakfiyesine riâyet etmeyenlere lânet ve beddua etmedi mi? Bu durumda, Ayasofya’nın vakfiyesine uymak herhangi bir caminin vakfiyesine uymaktan daha da mühim değil mi?...

Vakfiyesi ihlâl edilip depo vs. olarak kullanılan camilerin hemen hepsi şimdi kurtulmuşken, Ayasofya’nın esareti niçin devam ediyor?»

–Kimbilir, belki mes’ul şahıslar Fatih’i ve onun vasiyetini bilmiyorlardır; veyahut da bunları bildikleri halde Fatih’in vasiyetine aykırı bir durumu devam ettirmekte, kıyamete kadar devam edecek beddua ve lânetini yüklenmekte mahzur görmüyorlardır!...

–Fakat böyle bir şey nasıl olur?... Başka sebepler de yok mudur?

–Tabiî ki vardır. Ama ileri sürülen sebeplerin, yukarıda bahsedilen vakfiyenin ihlâli ve lânetin kabulü için kâfi olmadığı muhakkak...

Meselâ; turistler Ayasofya’nın mozaiklerini ille de görmek isteyeceklerse, mozaiklerin bulunduğu dış avluyla cami olarak ibadete açılacak içerisinin arasını kapasalar; içeriye hususî bir nizam verseler...