Yaşadığımız çağ seküler(dünyacı) bir çağ!Modern çağın modern insanlarını da  en göze batan mekanında yaşıyor olmak bir anlamda tüm güzellikleri,olanakları yanında o çağın sıradışı bütün olumsuzluklarının da  ilk hedefi yapıyor ister istemez.Daha dar alan ve kapalı yaşayan şehir mekan alğısında da aynı süreç ve olaylar vuku bulsada bunların yansıması ilk hedef kadar ses getirmiyor.Suç da ceza, öncelikle delilleri üzerinde  alenen gezdiren mekan insanına kesiliyor. Dört bir yanı mistik eserlerle donatılmış olmasına rağmen şehir insanlarının ahlaki nihilizm yaşaması başlı başına tezatlık diye düşünüyorum.Yaşıyorlar ve bir şeyleri aşarak yaşıyorlar!
Sokak aralarından küçük adımlarla zamanın içinden geçiyorum,ağaçların dalları kırılmış,üzerine bir de ben basmamaya özen göstererek ilerliyorum.Işıkların arasından karanlığa,göz kapaklarım yarı kapalı,cılız bir gölge gibiyim.Gölgem,kaldırım taşlarının bağrında.Esvapsız gölgelerin arasında ilerliyorum Zamanlar gerisinden ,caddelerde keyifsiz bakışların tanbur sesleri,keman seslerine karışmış.Panayır yerinde tam bir karnaval görülen.Gürültüler,kahkahalar önüm sıra patlıyor.Çevremde tahammülsüz güzellikler.Güzel yüzlü gençkızların zamanından çok önce çökmüş yorgun bedenleri ve yüzlerindeki zamansız derin çizğiler...Bu şehrin kalbi yorulmuş diyorum.Aniden gök kararıyor,şehrin kederli bulutları göz yaşlarını boşaltıyor üzerime.Bu şehir mutsuz diyorum,yoksa neden ağlasın şimdi durduk yere.Sözlerim dokundu sanırım yüreğine! _“Sokaktayım,kimsesiz bir sokak ortasında.” Bir şeyler rahatsız ediyor beni.Huzursuzum.Adımlarım tedirgin.Yüzler gelip geçiyor yanımdan.Hiç biri tanıdık değil.Düğümleri sıkı sıkıya kapanmış selamsız sabahsız yüzler... !
_Zehirli bir korku kaplıyor içimi.Bu korkuyla yürüyorum.Bazen adımlarım sıklaşıyor,çok ender gevşiyor.Hep bir tedirginlik hali yaşadığım.An geliyor bu yabancılaşmış insan yığınından koşarak uzaklaşmak istiyorum.Tarifsiz bir iç gerginliği yaşadığım.Parlak cadde ışıklarının karanlıkla birleştiği köşe başlarından  sanki Üstad’ın “sokak başlarını kesen devleriyle burun buruna gelecekmişim hissi,içimi daha bir ürpertiyor.Devler değilse de “İnsan Simsar”ları tutmuş köşeleri diyorum.İyiden iyiye kasılıyorum.Arka sokakların içli ağlayışı geliyor kulaklarıma.Kederli gelinciklerin geceyi yırtan imdat sesleri....Siz duymuyor musunuz bu içli sızıların inleyişini?
Direnmekle vazgeçmek arası güçlü ve sıkıntılı bir yaşam mücadelesinin,yorgun insanlarının şehri İstanbul.Çıldırasıya bir bezginlik hali sezdiğim.İnsanlar arasında devri daim bir itiş kakış hali yoruyor benide.
Acın acımızdır,Yedi Tepe İstanbul!Bilesin önyargılarımla gelmedim sana.İtimat et gönül penceremden baktım.Hazin gerçeğin,sana ihanet sokak araların,bıkkın,yıkılası kaldırım taşların,sefalet içinde eteklerin!Kirli eller bedeninde.Senin katilin senin içinde.Katilini bul İstanbul!
“Dünyada tek bir devlet olsa idi oranın taht şehri İstanbul olmalıydı” diyen Napolyon geliyor aklıma gülümsüyorum.
Hoşluk duygusuyla boşluk duygusu nasıl olurda aynı anda hissedilebilir,şaşırıyorum.İçinde mutlu mesut,rahatın bini bir para yaşayanlarla,tonla hayalkırıklığı ve gözyaşı akıtan insanlar var karşımda.Az yaşayan ile yaşamın dibine vuranlar....Bir garip duygu beliriyor içimde,acımayla hayranlık arası.
Biz seni böyle bilmezdik ey aziz İstanbul diyorum.Uzaktan uzağa çok güzelsin de,için bozulmuş be İstanbul.Bir yanın korku,bir yanın deli cesareti!
İstanbu’lu dinliyorum gözlerim açık,yüreğim acı içinde!
Şeytan diyorum,toplamış yetmiş bin çocuğunu salmış sokaklarına.Yoksa başka bir açıklaması olamaz,Ruhani gökkubbelerin altında.ruh bozgunu beşeriyetin!
Bunca ezalı hayata nedir hikmetin ki halen onca müptela gönül aşkla bağlı sana?Harap olan insanlar varken bağrında....Felatun beyler, “Araba Sevdası”nda halen sokaklarında!
Ve bunca azgın cürüme nasıl dimdik ayaktasın halen?Belli ki üzerinde bir “Kudretli el”var senin destekçin.Yoksa; “Birleşmesi kabil mi ya tevhid ile yes’in.”Haşa! Bunun imkanı yok elbet sen de bilirsin.”
Güzelliklerini sıralayamadım affet İstanbul.Suret nakline vuran trajedin bu gün kü seyrimiz.Hasedden değil kalemimin aczi,bir gönülden bir gönüle nakl ettim halet_i ruhaniyeni.
Koca şehrin tepelerinden güneş çekilirken,veda vaktinde,iç burukluğu bir hisle kala kalıyorum orta yerde.Ne olacak diyorum bunca insanın hali ahvali? Bir çıkış yolu olmalı,bu insanlar çok dağılmış toparlanmalı!Ve mutlaka yakalanmalı bu feth şehrinin katili!Durmadan yürüyor,görüyorum; “insan ve hayalet karışık!”Uçuruma gidişat çok açık!Bir yol olmalı ucunda kurtuluş,önü ışık arkası ışık.....
Karanlığa geçilen günün o mübarek vaktinde, “akşam ezanı”, ince bir tül gibi şehrin sisten kararmış semasına,yayılıyor dalğa dalğa nur ışığı şehrin sokaklarına akıyor,oradan sıcak bir dost eli gibi okşayıp geçiyor yanağımı,yüreğime değiyor o dokunuşun sıcaklığı...
Gitme vakti diyorum misafirdik neticede....Yürüyorum bende kendi şehrime,dudaklarımdan Mehmet Akif’in mısraları dökülüyor ince ince.....
...”Allah’a sarıl,sa’ye sarıl,hikmete ram ol,
Yol varsa budur bilmiyorum başka yol.”