Çalışkanlık ve zekâ belirtisi anlamları dışında, kurnazlık, şeytansı hal amaçlı kullanılınca bu cümle ve cümleciklerin tamamını çöp kutusuna atıyoruz.
Bu ve buna buna benzer daha nice kelimeler, cümleler. Hepsine yaşantım boyunca sadece güldüm, sizlerde gülebilirsiniz. Hem öyle tebessüm ederek de değil, hadi oradan diyerek, bayağı eğlenerek gülün.
Dünya, düzen, yaşam sahipsizdi de kurtlara, kurnazlara kaldı? Biraz derin bakınca meseleye bu imanda eksik bir yan çıkarır ortaya. Zira teslim olmadan, hak gözetmeden verilen zekâyı şeytansı kullanmak ancak ileri düzeyde geri zekâlılara has bir özelliktir. Geri zekâlı diyerek hakaret içerikli, aşağılayarak bir ifade kullanmak değil maksadım, hakikaten zekâsında normallik olmayan, uzun vadede düşünemeyen, zekâda gerilik manasını kast ederek dile getiriyorum. Şeytanlık, kurnazlık bir işe yarayacak olsa şeytan cehennemlik olmazdı. Biz bunu bile bile bir insanda bu yanı görünce nasıl gıpta eder, nasıl alkış tutarız, şaşar bakarım.
Bir insan düşünün ki, hem inanıyorum der, hem yukarıda ifade ettiğimiz şeytansı yanlarla yaşamını devam ettirmek isterse, başlangıçta içinde bulunduğu çelişkiden ötürü hangisi olduğunu şaşkın ördek misali kendisi de bilemeyeceği için en büyük ayıbı ilk başta kendi psikolojik dünyasına eder. İçinde şaşkın adam, dışına mı istikrarlı olur? Hayır. Toplum içindeki yeri her ne kadar göz önünde saygın olsa da içten içe ve özünde aşağılanır ve bunu hiç bir şeyden olmazsa bakışlardan anlar ve aslında ne kadar tepelerdeyse o kadar aşağıdadır.
İnsanların dillerinde değil, yürek ve bakışlarında zirvede olmaktır mühim olan. Dillerde ve alkışlardaki kahramanlık pazarlıklı ve geçici, yüreklerdeki kısıtsız ve uzun olur.
Prensipli yaşamak zordur, güçtür, ağırdır helal kazanmak, emek ister. Zaman ister, vefa ister, sabır ister. Sonunda ki haz oturmuşsa karakter dünyalara bedel… Bizler inanıyoruz. Bu kısmına Elhamdülillah ve Eyvallah da neden gözlerimiz kapalı? İnandığımız bizden ilk olarak okumamızı, ardından ‘ancak akıl sahiplerine gelen bir din’ olarak düşünmemizi istiyor madem bu iki isteği neden yerine getirmiyoruz. İnsan olarak bireysel düşünmekten neden aciziz? Sorgulamayı bırakın, birde üstüne toplumda haksızlıklarla tutunan insanları alkışlıyor yer yer gıpta ediyor, Allah muhafaza istenenin tez atını birde yapıyoruz. Sonrada adımızı inanan koyuyoruz, biri bize yeniden öğretmeli mi ne samimi inanmayı.
Evlatlar yetiştiriyoruz, okula gönderirken daha küçük yaşlarda hırçınlığı öğretiyoruz. Sana vururlarsa öyle pısırık pısırık durma sende ona yapıştır, diyoruz. Daha küçük yaştan yırtmayı, parçalamayı, tek kişilik kalmayı aşılıyoruz. Kalemini, silgini, ucunu paylaş demiyoruz, Sahip çık, bak kimseye verme diyoruz. Tek kişilik yaşamayı öğrettiğimiz çocuktan, büyüyünce bizimle paylaşmasını bekliyor, kendi kuyumuzu kendimiz eşiyoruz. Çocukluğundan kurnazlık, diklik, ego aşılanan birey, ilerleyen yaşlarda psikolojik bunalımlı, güzel statüsü olan, huzursuz bir insan oluveriyor. Her şeyi olan ama huzuru bulamayan insan sayısı gün geçtikçe artıyor. Şimdi sizlere soruyorum? Mülkün sahibi onu hiç boş bırakmamış ve bırakmayacakken, benim gibi nokta kadar bile olmayan aklı, kocaman acziyle hangi ileri zekâlı kul, - aklı sıra kendini aldattığı - ve ilk cümlelerde sıraladığımız şeytansı yanlarla bir şeyin hakikaten lütfuna erişir?
Akıllı insanlar, samimi, doğru ve gerçekçi tavır üzerine yaşarlar. Anlık kazanmayı düşleyecek kadar basit, sıradan ve dar görenler ise şeytandan olan kurnazlığı yol edinir kendine. Sonunda ne mi kalır elinde? Koskoca bir KEŞKE, zaman kaybı ve ah…
Aklıyla yaşayan insanlar olmamız dileğiyle…