Büyük Okyanusta Zaman (3)

Macellan, bizden farklı olarak Güney Amerika’nın güneyine inmiş, kendi adı verilen boğazdan geçerek Endonezya sahillerine kadar gelmişti. Bu meşhur Portekizli kaptanın burada talihi yaver gitmemiş, yerliler ile girmiş olduğu çatışmada hayatını kaybetmişti. Fakat Mecellan’ın yardımcısı Elcano ve denizci arkadaşları seferlerini tamamladılar ve batıya doğru yelken açmışken bu sefer doğudan ülkelerine dönmüşlerdi. Bugün hâlâ Macellan’ın gittiği yoldan batıya doğru ilerleyen gemiler var. Zira Panama Kanalı belirli bir büyüklükten sonraki gemilere hizmet veremiyor. “Panamax” adı verilen gemiler de, işte bu kanaldan geçebilecek bir tonaja sahip gemilere verilen isimdir. Bu ilginç olayı iki defa yaşadım yani dünya bana iki tur bindirdi. Bu defa gemi kaptanı olarak bir daha dünyayı batıdan doğuya doğru kat ettim. Hatta bu seferi ise hem bir yazı dizisi hem de kitap olarak yayınladım. “Altı Ayda Altı Kıta” isimli bu kitabı okuyup benimle birlikte bu seyahate iştirak edebilirsiniz. Eğer bir zaman gelir bu sefer doğuya doğru 2 defa dünyayı kat edersem, ben de Dünya’ya iki tur bindireceğim ve böylece eşitlenmiş olacağız. Malumatfuruş isimli bir internet sitesi bu yazılarımı okumuş olmalı ki; yazıya eleştiriler getirmiş. Şöyle diyor: “Denizde zaman karadakinden farklı değildir. Karada da olsa denizde de olsa aynı enlem üzerinde doğuya da batıya da gitseniz gece-gündüz süresi aynıdır. “Aynı enlem üzerindeki bütün noktalarda gündüz süreleri her zaman birbirine eşittir”, “Macellan’ın rotasını tam olarak izlememişler. Panama boğazından geçip gitmişler. Macellan ise Macellan Boğazını geçerek gitmişti”. “Aslında bir gün eksik çalışmadı. Yolculuk süresince saatlerini geriye alarak yaptıkları fazla mesaiyi birleştirerek ilave bir gün ücreti ödenmiştir”. İkinci ve üçüncü eleştirileri doğru olsa da ilk eleştirisi hatalıdır. Dünya üzerinde enlem ve boylama göre gündüz ve gece süreleri değişmektedir. Evet, yaşadığımız süre aynıdır. Fakat bir gün eksik kalmıştır. Bunun nedenini de batıya doğru yolculuk nedeni ile izah etmeye çalışmıştım. Zaten bu yazının maksatlarından bir tanesi zaman kavramını bir parça izah edip insanları düşünmeye zorlamaktır. Evet, bu ilginç yolculuktan bir tefekkür dersi çıkarılabilir. İşte saniyede 30 km. hızla hareket eden ve top mermisinden en az 60 kat daha hızlı hareket eden bir dünyada yaşıyoruz. Dünyamızın kendi ekseni etrafındaki dönüş hızı ise ekvatorda yaklaşık 20 kilometre civarındadır. Ses hızı 20 derece sıcaklıkta saniyede yaklaşık 0.343 kilometre’dir. Düşünecek olursak, muazzam bir sürattir bu. Keza bir top mermisinden de 55 kez daha hızlı bir şekilde Güneş çevresinde hareket ediyoruz. Fakat gelin görün ki, dünya üzerinde yaşayan insanların ne başı dönüyor, ne de okyanuslar, denizler uzaya savruluyor. Çok hassa bir denge ve muntazam bir gemi üzerinde uzayda yolculuk yapıyoruz. Bu geminin kazan dairesi yoktur. Lakin çekirdek ve manto adı verilen cehennem gibi erimiş metallerden oluşan bir yapısı vardır. Bazen insanları uyandırmak için lavların dehşet saçarak yeryüzüne çıktığını görüyoruz. Dünyanın büyüklüğüne göre incecik bir tabaka olan yeryüzü kabuğunun insanların yaşayabileceği şekilde korunması, hiç de tesadüfl e izah edilecek bir durum değildir. Allah’ın takdiri ve iradesi ile hareket ettiğini anlamak için zeki olmaya gerek yoktur. Cenab-ı Allah’ın kudret ve tasarrufunda bulunan zeminimiz gemilerin hareket ettiği deniz üstünde değil ama binlerce derece sıcaklıktaki erimiş sıvı metal denizlerinin üzerindedir. Eskilerin “esir” adını verdikleri şimdilerde ise “karanlık madde” ismiyle zikredilen uzay denizinde yüzmektedir. Yukarıda ilginç gelebilecek bir yolculuğu anlatarak bu yolculuktan binlerce kat daha fazla ilginç ve mucizevi olaylara sahne olan dünyanın seyahatine dikkat çekmek isterim. Dünyanın kendisine çizilmiş olan rotasında nasıl bir seyahat ettiğini Kur’an ayetlerine bakarak düşünebiliriz: Yasin Suresi 38-43. Ayet mealleri: “Güneş de bir delildir ki kendi yolunda akıp gidiyor. İşte bu çok güçlü ve her şeyi bilen Allah’ın takdiridir. Ay’a gelince, ona menziller tayin ettik. Nihayet o eski hurma salkımının çöpü gibi (yay haline) dönmüştür. Ne güneşin aya çatması yaraşır, ne de gece gündüzü geçebilir; onların her biri kendi yörüngesinde yüzerler. Onlar için bir delil de bizim, onların neslini dolu bir gemide taşımamızdır. Yine kendileri için onun gibi binecek şeyler yaratmamızdır. Eğer dilesek onları boğarız da o zaman ne onların feryadına yetişen bulunur, ne de onlar kurtarılır.” vesselam…