Türk siyasal Hayatında Darbeler hem demokrasimizi hem de ekonomimizi sekteye uğratmıştır.

Türk milleti açısından darbelerin yaşattığı travmaları sayacak olursak her anlamda ciddi bir maliyeti oldu.

Darbe ve darbe girişimleri NATO ve başta ABD olmak üzere emperyalist Batı ülkelerinin teşvikiyle yapılmıştır.

Bugün de Türkiye’de oluşturulan dezenformasyon ikliminin arkasında hep Batı olmuştur. Onların içeride memuru yaptıkları siyasetçiler hep var olagelmiştir.

Millî Mücadele zamanındaki Amerikan Mandası, İngiliz Mandası, Fransız Mandası için kullanılan içerideki iş birlikçiler daha sonra bu ülkelerin memur siyasetçileri gibi hareket etmişlerdir.

Geçmişte, İstihbarat Teşkilatımızın çalışanlarının maaşlarının bir dönem ABD İstihbarat Teşkilatı tarafından ödendiği artık herkesin malumudur.

Kadim bir atasözümüz var; “Gâvurun ekmeğini yiyen, gâvurun kılıcını sallar.” diye. Yine “Parayı veren düdüğü çalar.” diye de başka bir atasözümüz var bu konuyla ilgili.

Yıllarca ABD ve genel olarak emperyalist Batı, verdikleri üç kuruş para ile gerektiğinde “düdüğü çalıp” siyasetçilerimizi de askerlerimizi de -gerçi onlardan maaş ve talimat almalarından sonra bizim olmaktan çıkmışlarsa da zahiren öyledir- düdüğü çalıp hizaya sokmuşlardır.

Kamuoyunu da bu emperyalistlerin memurları istedikleri zaman manipülasyon ve dezenformasyonlarla yönlendirmişlerdir.

O zaman ve yakın zamandaki bu minvalde yapılan dezenformasyonlara bakacak olursak; 27 Mayıs döneminde “yüzlerce öğrencinin öldüğü, kuyulara atıldığı, yakıldığı ve kıyma yapıldığı” yalanlarıyla üniversite öğrencilerini gösteri düzenlemeleri için kışkırttılar.

“Polatkan’ın zimmetinde 4 milyon lira çıktı.”, “Polatkan’a ait yolsuzluklar açıklandı.” manşetleri atıldı.

İftiralar darbe sonrasında da devam etti. Menderes ve parti yöneticilerinin, darbe sonrası 12 uçak dolusu altın mücevherat ve parayla kaçmaya çalışırken yakalandığı yalanı ortaya atıldı.

Bu yalanların hiçbiri ispat edilemedi.

Hatırlanacağı üzere 17- 25 Aralık sürecinde de 15 Temmuz darbe girişiminde de benzer haberler devreye sokuldu.

15 Temmuz alçak ve hain darbe girişiminin ilk saatlerinde, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın uçağının Almanya'ya yöneldiğini iddia ettiler. Yalanlandı. Erdoğan'ın ülkeyi terk ettiğine dair bir dedikodu çıkarıp Türk milletinin direncini kırmayı hedeflediler. İlk yalan tutmayınca Almanya'ya iniş yapamayan uçağın 'iltica talebiyle' Londra'ya yöneldiğini öne sürdüler. Bunun da yalan olduğu kısa süre içinde ortaya çıktı.

Darbecilerin en büyük ortağı, beşinci kol faaliyeti ile görevli medya mensuplarıdır.

Bunlar 27 Mayıs’ta da varlardı.

1971 Muhtırası zamanında da varlardı.

1980 Darbesi’nde de varlardı.

1997’deki 28 Şubat’ta da varlardı. 28 Şubat’ın sembol darbeci askerlerinin muhbiri ise Fatih Altaylı idi hatırlarsanız.

17- 25 Aralık sürecinde de varlardı.

15 Temmuz’da da varlardı.

Şimdi de varlar.

“15 Temmuz tiyatro!” algısı oluşturmaya çalışanlar… Bunların siyasetçileri de var.

“15 Temmuz’da silahlar nereden alındı?’’ sorusunu soran Alman istihbarat elemanı Erk Acarer’inden FETÖ’nün tescilli elemanları Emre Uslu’ya, ondan Önder Aytaç’a kadar dışarıdaki elemanları; içeride de onlarla iş birliği hâlindeki diğer gazeteci görünümlü elemanlar. Bu ülkenin birliğine ve dirliğine daima çomak sokmaya çalıştılar.

Ayrıca, hâlâ bugün bile Emniyet içerisinde bunlarla iş birliği hâlinde olan müdüründen polis memuruna, ayrıca daha hangi yüksek makamlardan güç aldıklarını bilmediklerimiz…

Sonuç olarak; başta FETÖ olmak üzere tüm küresel emperyalist güçler Türkiye’de darbe yapma ya da darbe yapmadan Türk Devleti’ni ele geçirme, Türk milletini de esir alma hevesi ve gayreti içerisindeler.

Dün Menderes’e iftira atıp ispat edemeyenler bugün Erdoğan’a iftira atıp ispat edemediler. Aynı şekilde 15 Temmuz ve sonrası süreçteki mücadelesiyle öne çıkan Süleyman Soylu’ya iftira atıp oradan Erdoğan’a yürümek istediler. Bunları da ispat edemediler.

Bunların temel taktiği ‘çamur at izi kalsın’dır.

Benzer durumu bugün de Ankara merkezli Emniyet operasyonlarında Süleyman Soylu’ya yapıyorlar. Hedefleri de oradan Sayın Cumhurbaşkanı’na ulaşmak.

Yani taktik aynı ama hâlâ diriler ve görevlerini yapıyorlar.

Fırsat verilirse emperyalistler ve onların iş birlikçileri amaçlarına ulaşabilirler.