AK Parti’nin Kızılcahamam kampında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın demokrasi ve özgürlük vurgusu ile; seçim sonuçları itibarıyla AK Parti’nin yol haritasının konuşulduğu toplantıya bazı isimlerin öz eleştirileri damgasını vurdu.

Cumhurbaşkanı, “Cumhur İttifakı olarak özgürlüklerin gelişmesine, demokrasinin standartlarının yükselmesine, Türkiye Yüzyılı'nın inşasına katkıda bulunan aktörlerle diyaloğa varız, hazırız.” derken hukuk, adalet ve demokrasinin dört dörtlük olmadığının ön kabulü ile demokrasi, hukuk ve ekonomi arasında düz orantı olduğunu kabul ediyordu. Ve bunun için de Türkiye’nin gerginlikten uzak, uzlaşma ikliminin hâkim olduğu bir döneme ihtiyacı olduğunu vurguluyordu. “Farklılıklarımız olabilir ancak hedefimiz ve amacımız güçlü Türkiye ise bu farklılıkları bir kenara koyup konuşabiliriz.” diyordu. 

AK Parti’nin bugün tekrar “Türkiye Yüzyılı’nı inşa eden parti” hüviyetini devam ettirebilmesi için bu ortak aklın söylemlerinin partinin tabanına ve tüm kadrolarına hâkim olması lazım. Sayın Efkan Âlâ, “Önümüzdeki yılları altın yıllar olarak görüyoruz." derken, "Ekonomide öngörülebilirliği, adalete güveni artıracak reformları gündemimize almamız gerekiyor.” diyor.

31 Mart akşamı seçim sonuçları gelmeye başladığında ben de AK Parti’nin sonucu sadece ekonomiye bağlayarak “Ekonomi kötüydü o yüzden bu sonucu aldık.” demesinin büyük bir hata olacağını söyleyenlerden biriyim. Ankara milletvekili ve bir önceki dönem bakanlık görevinde bulunan Sayın Vedat Bilgin, “Bizi rakamlara boğdunuz. Böyle istişare mi olur? Madem burası bir aile toplantısı, her şeyi konuşacağız. Neden gerçek anlamda bir analiz yapılamıyor? Sizin konuşmalarınızdan çıkardığımız, seçim sonuçlarında ekonomi yüzde 70 etkiliymiş. Geçin bunları. ‘Anket yaptık, bu çıktı!’ diyorsunuz. Bütün sorumluluğu ekonomiye atıyorsunuz.” diyor.

Tüm bu söylemler ve Kızılcahamam toplantısı konuşulurken Hakkâri Belediye Başkanı’nın görevden el çektirilip kayyım atanması akıllara birçok soruyu da getirdi. Tam da daha çok özgürlük, daha fazla demokrasi derken “Oldu mu şimdi bu?” dedirten bir gündem oldu. Açıkçası ben beklemiyordum. Her kayyım kararının hukuki olmadığı, siyasi olduğu konusunda bir algının yerleşik olduğu dönemde bu kadar çabuk bu konuyu gündeme getirmenin doğru olmadığı kanaatindeyim. Bu karar hukuki miydi, siyasi miydi, yumuşama iklimi bahar yağmuru gibi geldi ve geçti mi denilecekti; keza öyle de oldu…

Öncelikle, değil bir belediye başkan adayının, herhangi bir orta, vasat bir şirkete başvuru yapan kişinin hakkında bir ceza davası varsa örneğin bu ceza davası hırsızlık nitelikli dolandırıcılıktan açılmış ise şirketin yöneticisi bu kişinin işe alınmasını asla kabul etmez. DEM Parti için de yerel yöneticilik tecrübesi olan bir şehrin belediyecilik kapsamına giren hizmetlerinden en azından birkaçı ile ilgili eğitimi, becerisi ve tecrübesi olan hiç mi kimse yoktu? Eğitimine baktığımda Sıddık Akış’ın ne eğitim durumu ne mesleki tecrübesi; Hakkâri yollarının ve parklarının altyapısı, insan ve çocuklara yakışır bir şehir yapılması konusunda neredeyse yok; hatta hiç yok. Hakkında açılmış davalardaki tüm iddiaların altını çizerek söylüyorum; iddia boyutu bile adaylık konusunda DEM yönetimini düşündürmeliydi. DEM’in âdeta ‘Bize kayyım atayın!’ gayreti içinde tercih yaptığı net. Aslında en azından belki ortak akıl ‘baliğ’ olur da artık dikkatli ve seçici olur diye düşünüyordum, yanılmışım. Seçime girme ehliyeti konusunda bir sıkıntı yokken ve hakkında kesinleşmiş bir karar mevcut değilken yargılandığı davaya üç gün kala kayyım tayini bana göre yanlış. İçişleri Bakanlığı’nın “ağır terör bağlantısı” tespitiyle yapmış olduğu hamle, dört sokak dolaşır yine “hukuki” değil “siyasi” olarak değerlendirilir. Bu kişi hakkında yeni bir soruşturmanın, kuvvetli deliller ortaya konulduktan hemen sonra Meclis grubundan bir başkan vekili seçilerek yapılması elbette doğru olandır.

Cumhurbaşkanı’nın yaptığı açıklamalar, AK Parti’nin içindeki, AK Parti’nin özgürlükçü kodlara geri dönüşünün sinyalini veren yorumlar, değerlendirmeler şimdi bu kayyım gölgesinde ne kadar vücut bulur, bu tartışılır. Kayyım tayini gibi “sokak hayvanları” meselesi, yeni eğitim müfredatı; bütün bunlar temel sorunun “ekonomi” olduğu konusunda tezleri çürütebilir. Şu an AK Parti’nin Cumhur İttifakı içinde ittifak ruhunu koruması hem bu dengeleri gözetmesi hem yumuşama ve uzlaşı ortamını devam ettirmesi, canlı tutması; hepsi tamamen bir ustalık gerektirir. Bu ustalık becerisi ziyadesiyle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’da var; yeter ki kimse gölge etmesin…