Türkiye, 1 Ekim’de yeni bir döneme girdi. O günden bu yana, iç barışımızı kuvvetlendirmeyi ve terörsüz Türkiye’yi konuşuyoruz. Biz bu süreci tartışırken bölgemizde de olağanüstü değişimler yaşandı. Suriye’de muhaliflerin 27 Kasım’da başlattığı yürüyüş, 13 günde Şam’a ulaştı. Baas rejimi yıkıldı, Esed Moskova’ya kaçtı.

8 Aralık’ta yönetim el değiştirdi.

Artık iki gelişmeyi, Türkiye’nin yeni dönemi ile Suriye’yi bir arada değerlendirmek durumundayız.  

Too good to be true

Suriye’de yaşananlar, Türkiye açısından, Batılıların ‘too good to be true’ dedikleri, gerçek olduğuna inanmamızı zorlaştıracak kadar olumlu.

Sadece Şam’da ve Washington’da değil, dünyanın pek çok başkentinde, Ankara’nın oyun kurma yeteneği, askerî gücü, avantajları ve ileriye dönük kazançları konuşuluyor.  

Türkiye kamuoyunun çoğunluğunda, hepsi aynı tonda olmasa da iyimserlik hâkim. Bir uçta ‘coşkulu iyimserler’, diğer uçta ‘temkinli iyimserler’ var. İyimserlik duygusunun temelinde, ‘devlet aklı’nın devrede olduğu düşüncesi yatıyor.

İktidarın başarısından hoşlanmayanlar, Türkiye’nin büyüklüğünü görmek istemeyenler ise ısrarla ABD’nin ve İsrail’in derin projesinden söz ediyorlar. Olayın bu aşamasında Türkiye kazançlı gibi dursa da sonuçta ABD’nin ve İsrail’in kazanacağını dile getiriyorlar. Devlet aklının varlığını kabul etmeye niyetleri yok.

Hikmet-i hükûmet

‘Devlet aklı’, Fransızcadaki ‘Raison d'État’ kavramının karşılığı. Devletin, uzun vadeyi hesapladığını ve soğukkanlı olduğunu anlatıyor. Stratejisini zamana yaydığını, gerektiğinde yenileyerek, öngörerek, riskleri minimize, kârları maksimize ederek, fırsatları kullanarak, sürekli ileriye doğru, cesaretle yürüyen bir aklı tarif ediyor.

‘Raison d'État’, dilimize ‘devlet aklı’ olarak tercüme edilse de bizim tarihimizdeki karşılığı ‘hikmet-i hükümet’. Hikmet, aklı içine alsa da akıldan daha fazlası. İzahı çok da kolay olmayan, en azından herkesin anlamasının beklenmediği, sırlı ve yüksek bir akıl düzeyini anlatıyor.

Devlet, gündelik işlerini yürütürken bu akla ihtiyaç duymayabilir. Ancak tarihin kırılma anlarında, büyük türbülansların yaşandığı dönemlerde, devlet aklı mutlaka gereklidir.

Biriken sorunları çözmek ‘hikmet’li bir yönetim sanatıdır ve ‘devlet aklı’ olmadan yapılamaz.

Devlet, hepimizin bildiğinden çok daha fazla bilgiyi kullanarak ve onları işleyerek karar alır. ‘Devlet aklı’, kurumsal akıl ile siyasal aklın kesiştiği yerde parlayan akıldır. Devlet, bünyesindeki kurumsal akılları birleştirerek günceli okuyan siyasal akılla plan yapar. Devlet olmanın gereği, büyük devlet olmanın şartı budur.

Nasıl izah ederiz?

Suriye konu başlığında, devlet aklını devre dışında bırakırsak yaşananlar izah edilemiyor. İzah açıklamalarındaki büyük boşluklar doldurulamıyor. Bugüne kadar bütün söylenenler ve yaşananlar, Türkiye’de devlet aklının işlediğini gösteriyor.

Karamsar olmak için de hiçbir gerekçemiz yok. Çok şaşırmamız, belki de bugüne kadar devlet aklının bu kadar net işlediğini görmediğimiz içindir.

Temkinli davranmak mı? Elbette gerekli. Ancak devlet aklının içinde ‘temkin’ zaten var.

Karşımızdaki fotoğrafı netleştirelim. Devlet aklı olmasaydı buraya gelemezdik. Bundan sonrası da elbette kolay olmayacak.

Ancak geldiğimiz aşamada, sahayı iyi öğrenen, gücünün farkında, riskleri gören, her gelişmeyi yakından takip eden bir Türkiye var.

Bunları görmemek için gerçeklere kayıtsız kalmak ve çok çaba(!) sarf etmek gerekiyor!