Dinlersen anlarsın beni!

 Bir de şu meşhur, dillere destan kitap var: “kadınları anlama” kitabı. Hani şu oku oku bitmeyen...
   Aslında doğru. Oku oku bitmez kadının dünya’da ki yeri, manası. 
Tarihten başlamalı örneğin; Osmanlı’dan, Cumhuriyet’e kadar bir göz atmalı. Yeniden düşünmeli adam gibinin anlamını. 
 Bunu yazmak, kadını açıklamak bile acı aslında. Bir çocuğu, bir anneyi açıklamaya lüzum görmemeli insan. Yaşamın her anı bunu açıklıyor. 
    Sofradaki ekmek, kucaktaki bebek, bahçedeki çiçek, çaydaki sohbet, tarladaki nimet, yaşamdaki merhamet hepsi açıklıyor kadını. Öyle kalın kitaplarda ararsan, elbet anlamazsın.
Ufak mutluluklarda ara, tebessümde ara, sarılmalarda ara, bir çift güzel sözün kalbinde ara. 
   Peki kadın olması gerektiği yerde mi? Değil!  
On beşine varmadan evlendirilmekte, on sekizinde taciz edilmekte, yirmi bahar görmeden öldürülmekte.
  Yemeğin dibi tutmuş, ütünün izi çıkmış vurun Ayşe ye. Dili pabuç gibi olmuş, saçı uzamış aklı yokmuş. Eteği hep eksikmiş. Neler neler öğrenmiş komşu Perihan’dan vurun Ayşe ye... Kız kısmısı okurmuymuş. Erkek adamın erkek çocuğu olurmuş. Ayşe kız doğurmuş, vurun Ayşe ye...
      Bu yüzden kadın anlaşılamadı. Fikri sorulmadı. Gönlü alınmadı. Kapı arkalarında, yatağın kenarında sessizce ağladı. Yine de yılmadı. Yar oldu. Ana oldu. Çocuk oldu. Yeri geldi yetimine baba oldu. 
     Hiç mi yerini bulamadı? Buldu elbet. Şiirler yazıldı…  Piraye’ye. Mektuplar yazıldı Milena’ya.
Daha nice kadınlara ..
Demem o ki; kadını anlamak kolay da, kadına yapılanı anlamak zor bu hayatta. Bırakın kız gibi ağlasın erkek çocuklarınız. Çocukken anlamaya başlasın.  Ne oluyorsa hep o çocuklukta oluyor. Ne görüyorsa, onu yaşatıyor. 
   Hâlâ anlamadıysan beni, Âdemoğlu!
Havva’yı düşün. Boğazımda duran yasak elmayı düşün.