Hayat

Dünyaya, diğer canlı varlıklardan farklı bir gaye ile geldiği, hemen her şeyinden belli olan insan, var olduğu günden beri bu gayesinin ne olduğunu anlamaya çalışmıştır. Bir yandan “felsefe”, diğer taraftan ise “din” bu önemli sorunun cevabını vermeyi amaçlamıştır. Sahip olduğu beceri ve kabiliyetleri, sınırlandırılmamış arzu ve istekleriyle, yine sürekli gelişebilmeye uygun aklî yapısıyla insan, sınırsız bir şekilde kendini geliştirebilmeye müsait olarak yaratılmıştır. Doğduğunda boş bir sayfa gibi dünyaya gelir ve hayatı boyunca bu kâğıdı (amel defterini) davranışlarıyla doldurur. Bu sayfada, iyi şeyler-kötü şeyler yer alır. Çünkü insan, hem iyi şeyler, hem de kötü şeyler yapabilecek bir donanıma sahiptir. Onun bu ikili yapısı, bu dünyadaki bulunuşunun bir imtihan ve sınanma olduğu gerçeğini göstermektedir. Nitekim Yüce Allah bu hususu şu ayeti ile bize açıklamaktadır: “O ki, hanginizin daha güzel davranacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır. O, mutlak galiptir, çok bağışlayıcıdır.”(Mülk, 2) Hayat sayfası, iyi ya da kötü amellerle dolar. Geriye dönüp bakıldığında, bu sayfanın neler ile dolmuş olduğu görülür. Geçmiş hatırlanır… Bu hatırlananların kimisi güzel şeylerdir, insanı sevindirir, kimi de çirkin işlerdir ki, hatırlanması bile insanı rahatsız eder. İşte tam bu noktada insan, hayatının geri kalan kısmında daha yararlı işler yapmak ve hayat sayfasının kalan kısmını Ameli Salihlerle doldurmak ister. İslâm dininin biz Müslümanlara telkin ettiği en önemli mesajı da burada devreye girmektedir. Bu mesaj şudur: İnsan şu kısa ömründe, sadece kendi bireysel yaptıklarıyla çok fazla bir şey kazanamaz. Ancak, öyle şeyler yapar ki, bunlar başkalarının da onu örnek almasını sağlar. Aynı güzel şeyleri başka insanların yapmasına da vesile olur. İşte bu vesilelik devam ettiği sürece, kendi amel defterine sevaplar akıp duracaktır. Hayat, geride bıraktığımız izlerdir. İnsan vardır geride iz bırakır, fakat bu iz, izi bırakan insandan önce kaybolur. İz vardır bir süre kalır sonra kaybolur. İz de vardır ki, zaman onu yıpratamaz ve eskitemez. O hep kalmaya ve birilerinin onları takip ederek doğruları ve güzellikleri bulmasına vesile olur. İşte bu izlerin sahiplerine, o izler kaldıkça sevaplar akacak ve onları mutlu edecektir. Kendisi öldüğü halde, vesilelik cihetiyle işlediği güzel amelleri devam edecektir. İnsanlığı aydınlatmak üzere gönderilen bütün peygamberler, onlardan feyiz alarak insanları irşat etmek için çaba sarf eden tüm arifler ve âlimler sözünü ettiğimiz türden iz bırakanlardır. O halde biz de kendimize bakıp, geride nasıl bir iz bıraktığımızı düşünmeliyiz. Şayet, yeterince kalıcı izler bırakamamış isek, zaman geçirmeden, insanlığın yararına, Allah’ın işlenmesinden hoşnut ve razı olacağı güzel amellere önderlik edip, başkalarının da onu yapması için çaba sarf etmeliyiz. İlim sahibi, ilmini taşıyıp yaşatacak öğrencileri ve geride bırakacağı ölümsüz eserleriyle iz bırakmalı, servet sahipleri, insanların yararlanacağı, her türlü yararlı şeyler için servetlerini sarf edip kalıcı eserler bırakmalı, yetki ve otorite sahipleri de otoritelerini, güzel şeylerin yapılmasına imkân sağlamak üzere kullanarak, arkalarında kalıcı izler bırakmalıdırlar. Hâsılı her insan, yaşadıklarıyla nasıl bir iz bıraktığına bakmalıdır. Allah’ ınRasülü şöyle buyuruyor: “Kim güzel bir yol açarsa ( yani, güzel bir davranışa vesile olursa), kıyamete kadar o yolda gidenlerin sevaplarının bir misli de ona yazılır. Diğerlerinin sevaplarından da bir şey eksilmez. Kim de kötü bir yol açar (kötülüğe vesile olursa), kıyamete kadar o yolda gidenlerin günahlarından bir misli ona da yazılır ve diğerlerinin günahlarından da bir şey eksilmez.” Unutmayalım! Hayat sayfamızda yer alanlar, ebedî hayatımızda ne olacağımızı ve nasıl bir muamele göreceğimizi belirleyecektir. Selam ve dua ile…