Yaşadığımız bu asır, helâl ile haramın çok fazla birbirine karıştığı âdeta bir tezgâhta birlikte satıldığı bir zaman dilimi haline gelmiştir. İslam dininin yasakladığı işleri yapmamak emrettiklerini yapmak güçleşmiştir. Bununla birlikte imkansız da değildir. Bu dönemde insanın baş başa kaldığı en büyük bela ise imansızlıktır. Zannedildiği gibi, faiz yememek ve içki içmemek gibi emir ve yasaklar değildir. Son birkaç haftadan beri dile getirdiğim gibi Müslümanlar, Allah’ın açık bir şekilde yasakladığı bu işlerden sakınmak için türlü türlü helâl yollar geliştirmişlerdir. Örneğin faiz yasağına karşı karzı hasen yani borç vermek hâlâ yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Ayrıca 47 yıldan beri katılım bankaları gibi faizli işlem yapmanın yasal olarak suç sayıldığı müesseseler kurulmuş; kâr ve zarar ortaklığına dayalı işlemler kolayca yapılabilir hale gelmiştir. Katılım bankaları konusunda “çamur at izi kalsın” şeklinde kara propaganda yapan kişilerin asıl amacı “helal dairede yaşamanın imkânsız olduğu” yalanını her yere yaymaktır. Bu maksatla her türlü desise ve iftirayı kolaylıkla yapabilmektedirler. Bunların bir kısmını dile getirerek helâl dairede kalarak yaşamanın mümkün olduğunu önceki yazılarımda dile getirmiştim. Çok fazla sual edildiği için katılım bankaları ile ilgili çok önemli bir konuyu tekrarlamak istiyorum. O da şudur: Faize karşı çok başarılı bir şekilde finans hizmeti yapan katılım bankaları için şu iftirayı bıkıp usanmadan devamlı surette dile getiriyorlar. “Bu kurumlar da aynı bankalar gibi mevcut faize yakın bir şekilde kar payı veriyorlar. Demek ki; yasal olarak suç ise de bunlar kanun tanımayıp faizle işlem yaparak halkı ve devleti aldatıyorlar” diyorlar. İşte bu şekilde iftira atan kişilere İslam’ın 15 asırdan beri uygulanan hükümleri ile cevap vermeye çalışalım. Konunun kolaylıkla anlaşılması için bir işadamını örnek vererek izah edeceğiz:. Farzı muhal olarak bir işadamı arkadaşınız var. Size bir iş kurmak istediğini ve bu iş için katılım sermayesinin belirli bir oranında kâr payı vaat ediyor. Diyor ki; eğer bana şu kadar para verirsen ben bu parayı daha önce yaptığım gibi falanca mala yatırıp ticaret yapacağım. Geçen sefer şu kadar kâr elde ettim. Sana da bunun yarısını kar payı olarak vereceğim. Siz de bu kişiye güvenerek anlaşma yapıyorsunuz. Belirlediğiniz süre sonunda size bu kişi kâr payı veriyor. Bu şekilde bazen piyasa altında bazen üstünde bu ticaret üzerinden para kazanıyorsunuz. Fakat bir de bakıyorsunuz ki; kâr payı vereceğini söyleyen kişi sizi aldatmış yasa dışı işler yapmış veya bankaya giderek faiz almış. Bu haram ve kirli parayı da size “kâr payı” adı altında vermiş. Şimdi bu öyküyü İslami hükümler içerisinde değerlendirerek katılım bankaları ile benzerlik kurmaya çalışalım: Öncelikle helâl bir şekilde ticaret anlaşması yapıp bunu kayıt altına aldığınız için dini açıdan bir mesuliyetiniz yoktur. Mahşer gününde bütün gerçekler ortaya döküldüğünde “anlaşma hükümlerimizi çiğneyerek bana yalan söyledi” diyerek yapılan bu gayri İslami işten mesul tutulamazsınız.