Fatma Çetin

Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi İslamî İlimler Fakültesi Dr. Öğretim Üyesi

Söz ola kese savaşı; söz ola kestire başı!

İnsan, kelimelerle anlaşan bir varlık. Söze sahip olan güce sahip olur. Kelimeler dünyayı değiştirebilir.

Her sistemin kendine özgü bir dili ve en önemli temel kurum ve kurallarını anlatmakta kullandığı kilit terimleri vardır. Bu sistemleri inceleyenlerin, bunların niteliklerini kavrayabilmeleri için bu terimleri bilmesi, bunların kullanıldığı çevrede yaşayanlar için ne anlama geldiklerini kavraması gerekir ki doğru bir netice elde edilebilsin.

Şu kadar var ki yabancı kültürlerin istilasına maruz kalındığında ‘kriz’ durumları ortaya çıkar ki yaşanan değişiklikler sebebiyle meydana gelen olaylarla ilgili olarak kişilerin algılama ve düşünme biçimlerinde, temel değer ve kavramlarda köklü değişiklikler gerçekleşir.

‘Hürriyet’ ya da ona karşılık olarak yeni Türkçe üretilen ‘Özgürlük!’  her iki kelimenin de kişilerin düşünce dünyalarını değiştirmede etkili oldukları görülmektedir. 

Hür nedir?

Arapça asıllı ‘hür’ kelimesinin, kullanıldığı her yere asalet ve şeref kazandırdığı görülüyor. ‘Hür İnsan’ denildiğinde, kişinin köle olmadığını anlattığı gibi asil ve şerefli olduğunu da ifade ediyor. Mesela ‘düşmana teslim olmaktansa şerefimle ölürüm’ cümlesinde hür kelimesi ‘şan-şeref’ anlamına gelir. Bundan hareketle İmam Gazali (ö. 505/1111) ‘gerçek hürlük -yani şan-şeref, asalet- kanaat sahibi olmakla mümkündür’ der.  Yine hür kelimesi bir eşyanın sıfatını belirtmek için kullanıldığında en kusursuz ve en değerli manasına gelir. Sözün veya davranışın ‘hürü’ demek, sözün ve davranışın en güzeli demektir. Bir yerin en güzel bölümüne ‘hür’ dendiği gibi meyvenin de en iyisine ‘hür’ denir.

Hürriyet nedir?

Hür kelimesinden türeyen ‘el-hürriye’ kelimesi; leke, pas ve başka şeylerle karışmamış, kölelik ve alçaklık gibi aşağılayıcı sıfatlardan uzaklık anlamına gelir. Kalitesi yüksek olan saf madenler ‘hür’ kelimesiyle ifade edilir. Mesela bakır karışımı olmayan altına ‘hür altın’ denir. Namuslu kadın veya erkek de ‘hür’ kelimesiyle tanımlanır. Ahlâkî bakımdan soylu ve yüksek davranışlarda bulunmayı, özellikle cömertliği ilke haline getirmiş olanlara da hür denir.

Bu arada ‘öz’ kökünden türetilen Yeni Türkçe ‘özgür’ kelimesi ‘hür’ kelimesinin karşısına çıkıyor. İlk defa 1935 yılında bir gazetede kullanıldığı tespit edilen ‘öz-gür’ kelimesinde ‘gür’ ekinin yapısı ve ne işe yaradığı bilinmemektedir.

Özgürlük nedir?

Modern düşüncenin tanımını yapmakta en çok zorlandığı, en tutarsız kelimelerden biri olmasına rağmen belki de üzerinde en az durup düşünülen bir kelime ‘özgürlük’ kelimesi. İnsanı yapmak istediğinden alıkoyan, bağlayan bir şeyin olmaması, canının her istediğini yapmasıdır özgürlük.             Bunun getirisi ise şu oluyor, canının istediğini yapamadığında özgür olmuyorsun.

Hürriyet, benzersiz bir insan özelliğidir. Özellikle üzerine binilen, güdülen diğer mahlûkatla kıyaslandığında hürriyetin insana ne kadar seçkinlik kazandırdığı daha iyi anlaşılır. Allah insanı ‘hür’ olarak yaratmıştır. Yani şerefli, izzet-i nefis sahibi yaratmıştır. Bu yüzden ‘şirk’ yani insanın bir mahlûka boyun eğmesi en büyük haksızlıktır. Ama aynı şekilde “hürriyet” dünyayı bozguna uğratmak, hazların ve şehvetlerinin peşinde koşmak amacıyla kullanılırsa insanı en vahşi canavarların seviyesinin de altına düşürür. Geçmişte olduğu gibi günümüzde de “hürriyet” adı altında en bayağı davranışları savunan, canının her istediğini yerine getirmeyi insan hakkı sananlar var.

Şayet biz ‘hür’ olsaydık ‘hürriyet’ nasıl gerçekleşirdi?

Aslında bu soru bir kompozisyon sorusu olmalı! Herkes özgürlükten söz ediyor. Özgürsek her istediğimizi yaparız anlayışı hâkim. Biz bu türden bir özgürlük anlayışına, batılı dostlarımızın yardımlarıyla sahip olduk. Artık hürriyet, Arapça aslında olduğu gibi kişiye asalet, şeref ve cömertlik kazandıran, bir hürriyet değil. Aksine insan en pespaye davranışları ‘hak’ adı altında dayatan bir hürriyet!   Özgürlük, dinden ve ahlaktan ‘âzâde’ olmaya davet ederken, dinsizlik ve ahlaksızlığı ‘hürriyet ile eşleştiriyor.

Tanrısız, ahlaki hiçbir kaygısı olmayan bir nesil yetiştiriliyor.

Şimdiki neslin büyükanne ve büyük babaları, ibadetlerini yerine getiren, ahirette hesaba çekileceklerine inanan, kendiişlerini kendi gören, kanaat sahibi ve vicdanlı kimselerdi. Şimdiki neslin anne-babalarında da bu özellikler olsa bile bunları çocuklarına aktarmaya vakit bulamıyorlar. Günümüzde anne-babalar varını yoğunu çocukları için seferber ederken amaçladıkları tek şey onların dünyalarını kurtarmak oluyor. Çünkü modern dünyanın ‘hesap günü’ diyebileceğimiz üniversite veya KPSS sınavlarında din, ahlak ve ahiret endişesi taşıyan konuların verebileceği puan çok düşük. Dünya cenneti için puanlar ‘Tanrısız alandan’ gelir. Bu yüzden genellikle anne-babalarının çocuklarına zikirleri şu şekilde oluyor:  ‘Sen yeter ki oku! Başka herhangi bir şeyle meşgul olmana gerek yok!’

Anne-babalar tarafından bütün okul hayatı boyunca hiçbir sorumluluk almamış, kendi pislettiğini temizlemekten, kendi dağıttığını toplamaktan aciz, sürekli kendilerine ‘özel/prens ve prenses’ oldukları dikte edilen bu çocukların bir zaman sonra kendilerinden başka hiç kimseyi ve hiçbir şeyi önemsemedikleri anlaşıldığında vakit çoktan geçmiş oluyor.

Deizm ya da Agnostsizm sapmaları

Genç nesiller bu şekilde yıllarca ‘Tanrı’ ve ‘ahiret’ düşüncesi olmayan bir zeminde kaldıkları için –Allah’ın dilemesi dışında- artık zamanı geriye döndürmek mümkün olmuyor. O yüzden ‘Tanrı olsa bile işi gücü yok bizimle mi uğraşacaktır’ ya da ‘beni özel hissettirmeyen yani benim hayal ettiğimin dışında bir Tanrı’ya vakit ayıramam’ gibi sözler mantıklı geliyor. Ya da neden kadınların ne giyeceğine karışan bir ‘Tanrı’ olsun ki ya da neden ‘Tanrı’ iki erkek ya da iki kadın birlikte olmasına engel olsun ki?!

Kısaca ‘Tanrı’ diye bir varlık olabilir ama benim işime karışamaz, ben bana kural koyan tanrıyı sevmiyorum, benim kurallarımı ben koyarım diyebiliyor! Kendi hazlarını ‘Tanrı’ yapıyor. Bu durum Kur’an’da: “Nefsinin kötü arzularını kendine ilâh edinen kimseyi gördün mü?” (Câsiye 45/23) şeklinde ifade edilir.

Sanal, gerçeği işgal ediyor!

Sanal âleme girdiğinizde de ‘Tanrı’ yoktur. Tanrı’nın olmadığı yerde; ahlaktan, edepten, hayâdan, namustan, insanilikten, vicdandan, merhametten söz edilemez. Bu yüzden sanal âlemde yaptığınız hiçbir şeyden sorumlu tutulmazsınız. Rahatlıkla soyunursunuz, giyinirsiniz, insanları topluca öldürürsünüz, kan akıtırsınız ve size kimse hesap sormaz. İşte bu yukarıda işaret ettiğimiz ‘özgürlük’ tanımını tam manasıyla karşılayan bir durum.

Hâlbuki gerçek hayatta kuralsız, ahlaksız ve tanrısız bir hayat kurmak mümkün değildir. Her gün birkaç saatini bu sanal âlemde geçiren insanların zihnini düşünün; tanrısız yani ahlaksız, zerre kadar utanma duygusu barındırmayan bir şekilde biçimlenir. Artık orada gördüğü şekilde düşünmeye başlar.

Bunlar size çok iddialı sözler gibi gelmesin. Sürekli elinizin altında olan, ilgilenmeden duramadığınız; tanrıdan, ahlaktan soyutlanmış düşünce biçimleri sanalda kalmaz, oradan taşar ve gerçek dünyayı da şekillendirmeye başlar.

Günümüzün şeytan üçgeni: akıllı telefon/bilgisayar/tablet, internet ve tek başına olmak!

Buna Şeytan Üçgeni demek de hiç abartılı değil! Tanrıdan, ahlaktan, edepten, hayâdan, namustan, insanilikten, vicdandan, merhametten ve sorumluluktan soyutlanmış bu dünya, nefis terbiyesinin adını dahi duymamış, sürekli egosu şişirilmiş insanlar için elbette çok çekicidir.  Kişi ister istemez ikili bir dünya kurar. Hiç kimsenin kaprisini çekmeden elde ettiği şehvetler, hazlar, eğlencelerle dolu olan dünyada gerçek kimliğini gösterir. Ama yorgunluk ve dertlerin eksik olmadığı gerçek dünyada sahte bir kimlik takınır.

Bazıları bu iki dünya arasında hissettiği farkı mimikleriyle de belli eder. Onu siyah ekrandan ayrılmak zorunda bıraktığınızda yüzünü ekşitir. Tekrar ekrana geri döndüğünde güler. Bariz görünür bu.

İşte bizim ve neslimizin ne denli yabancı kültürlerin istilasına maruz kaldığımızı ‘hürriyet’ kelimesi özelinde değerlendirdiğimizde bu sonuç ortaya çıkmaktadır.

Bugün yine birileri bir takım sapkınlıkları kelimeler yoluyla kabul ettirmeye çalışmaktadır. Söz güçtür ve kelimeler dünyayı değiştirebilir iddiası bir gerçektir.

Muhabir: Haber Merkezi