Hz. İbrahim (a.s)’dan İbretler Ve Öğütler (4)

Hz. İbrahim’in babasına yaptığı tebliğ, bu konuda oldukça önemli bir örnektir. Hani babasına demişti: “Babacığım, işitmeyen, görmeyen ve seni herhangi bir şeyden bağımsızlaştırmayan şeylere niye tapıyorsun? “Babacığım, gerçek şu ki, bana, sana gelmeyen bir ilim geldi. Artık bana tabi ol, seni düzgün bir yola ulaştırayım.” (19/Meryem, 42-43). Hz. İbrahim, kendisine karşı bu kadar olumsuz tavırlar gösteren babasına karşı çok güzel bir ahlak göstermiş, ılımlı üslubunu korumuş ve ona “babacığım” diye hitap etmeyi sürdürmüştür. Hz. İbrahim’in babasına yaptığı tebliğde Müslümanalrın örnek alması gerekir.
Hz. İbrahim denilince akla “put kıran” gelir
Hz. İbrahim denilince, aklımıza putları kıran Peygamber geliyor. Hz. İbrahim inkârcı topluluğu kendinden uzaklaştırdıktan sonra putların yanına gitmiş ve onları parçalamıştır: “Böylece o, yalnızca büyükleri hariç olmak üzere onları paramparça etti; belki ona başvururlar diye.” (21/Enbiya, 58) Hz. İbrahim, kavminin taptığı hiçbir fayda ve zarar vermeyen putları paramparça etmiştir. “Yuh size ve Allah’tan başka taptıklarınıza da! Hâlâ akıl erdi-remiyorsunuz.” (21/Enbiya, 67) demiştir. Hz. İbrahim denilince akla “hicret” gelir Ayetlerde Hz. İbrahim ve Hz. Lut’un Allah’ın emriyle hicret edip, güzel bir yurda yerleştikleri bildirilmektedir. (21/Enbiya, 71-75)
Hem Hz. Lut hem de Hz. İbrahim hicret etmişler, yani yaşadıkları evlerini ve yurtlarını Allah’ın emriyle terk etmişlerdir. Hz. İbrahim: “Ben Rabbime hicret ediyorum. O, bana doğru yolu gösterecektir” (37/Saffat, 99) Hicret, ancak salih müminler tarafından gerçekleştirilebilecek bir ibadettir. Bir mü’min nereye giderse gitsin, Allah’ın kendisine nasip ettiğinin en hayırlısı olacağını bildiği için, hiç tereddüt etmeden varını-yoğunu bırakıp Allah’ın rızası için hicret edebilir. Hz. İbrahim ve Hz. Lut, bu teslimiyeti ve tevekkülü en güzel şekilde göstermişlerdir.
Hz. İbrahim denilince akla “itaat” gelir
 “Gerçek şu ki, İbrahim (tek başına) bir ümmetti; Allah’a gönülden yönelip itaat eden bir muvahhiddi ve o müşriklerden değildi. O’nun nimetlerine şükrediciydi. (Allah) Onu seçti ve doğru yola iletti. Ve Biz ona dünyada bir güzellik verdik; şüphesiz o, ahirette de salih olanlardandır.” (16/Nahl, 120-122) Hz. İbrahim denilince, aklımıza Allah’a itaat etmenin önemi gelmektedir.
Hz. İbrahim denilince akla “adayış” gelir
 Adayış ve adanış denince akla ilk gelenler, peygamberler olur. İbrahim (a.s)’ın oğlu İsmail’i adayışı, Yahya (a.s)’ın canını adayışı, Hz. Peygamber’in yurdunu, evini-barkını adayışı bizim için en güzel örneklerdir. İhtiyarlık çağına gelinceye kadar evlat özlemi çeken Hz. İbrahim’in, onca özlemden sonra kendisine bahşedilen İsmail’i gözünü kırpmadan adayışında ve İsmail’in Allah’ın buyruğu karşısındaki teslimiyet ve adanışı bizim için ne büyük dersler içermektedir. (Bkz. 37/Saffat, 100-110) İbrahimce adayış, İsmailce adanış bilinciyle “Benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm hepsi âlemlerin Rabbi Allah içindir.” (6/En’âm, 162) ayet-i kerimesini hayatının düsturu edinenlere ne mutlu…
Hz. İbrahim denilince akla “ Kâbe ve Hac” gelir
 Allah Kuran’da Hz. İbrahim’in oğlu Hz. İsmail ile birlikte Kâbe’yi inşa ettiğini bildirmektedir. “İbrahim, İsmail’le birlikte Ev’in (Ka’be’nin) sütunlarını yükselttiğinde (ikisi şöyle duâ etmişti): “Rabbimiz bizden (bunu) kabul et. Şüphesiz, Sen işiten ve bilensin” (2/Bakara, 127) “Şüphesiz, insanlar için kurulan ilk ibadet evi elbette Mekke’de, âlemlere rahmet ve hidayet kaynağı olarak kurulan Kâ’be’dir. Onda apaçık deliller, Makam-ı İbrahim vardır.