İslâm’da kadının yeri (1)

İslâm dinî, gerek İslâm öncesi Arap toplumundaki dinî anlayış gerekse yerleşmiş örf ve âdetlere nisbetle kadının sosyal, ekonomik ve hukukî konumunda önemli değişiklikler yapmıştır. Kur’ân, insan olması bakımından kadını erkekle eşit bir varlık olarak kabul eder. Allah insanları daha huzurlu ve mutlu bir hayat sürmeleri için çift yaratmıştır. (Nisâ 4/1; Rûm 30/21) Kur’ân-ı Kerîm’de gerek yaratılış gerekse hak ve sorumluluklar yönünden erkeklerle eşit konumda olan bir kadın portresi çizilmektedir.

Kadın Allah’ın kulu olması bakımından erkekle eşit seviyededir; dinî hak ve sorumlulukları da aynı düzeydedir. (Âl-i İmrân 3/195;Tevbe 9/719) Hz. Peygamber’in kadınlara yönelik sözleri ve uygulamaları Kur’ân’ın çizdiği bu çerçeveye uygundur. Onun şahsında kadınlar her zaman meseleleriyle ilgilenen, eşleriyle olan anlaşmazlıklarında ara buluculuk yapan, haklarını koruyan, erkeklere eşlerine iyi davranmalarını öğütleyen ve kendi yaşayışıyla da buna örnek olan bir dost ve hâmi bulmuşlardır. Kur’ân-ı Kerim’de insanlığın tek bir nefisten yaratıldığı (Nisâ, 4/1) bildirilmiş, bütün insanların Allah’a kulluk için yaratıldığı (Zâriyât, 51/56) genel hükmü ile hemen her konuda kadın-erkek aynı emir ve yasaklarla muhâtap tutulmuş, aynı günah ve sevâba erişecekleri bildirilmiştir. Kur’ân’daki hükümler, kadın-erkek bütün müslümanlara ortaktır.

Kur’an, kadın ve erkek cinsi için “en-nâs/insanlar” kelimesi kullanır. Kadın-erkek mü’minler için “ellezîne âmenû/iman edenler” ifâdesi dillendirilir. “Ey iman edenler!” veya “Ey nâs -insanlar-!” diye kadın ve erkeklere ortak hitap edilir. Peygamberimiz, kadını ve erkeğiyle bütün insanlığın peygamberidir. (A’râf, 7/158; Sebe, 34/ 28) O’nun getirdiği hidâyet yoluna, sırât-ı müstakîme uyan kadın ve erkeklere cennet vardır: “...İster erkek, ister kadın olsun, mü’min olarak kim sâlih amel/hayırlı iş yapmışsa onlar cennete girecektir...” (Mü’min, 40/4) İslâm’da kız çocukların hor görülmesi kesinlikle yasaklanmış; (En’âm 6/151; İsrâ 17/31) kız evlat ile erkek evlat arasında hiçbir değer farkının bulunmadığı ifade edilmiştir. (Nahl 16/56 59) Kadının fizyolojik bakımdan erkeğe göre zayıf olduğu gerçeği kabul edilmekle birlikte, (Nisâ 4/34) bu onun için horlanma sebebi sayılmayıp, aksine, bu vesileyle erkeğe, kadını himaye etme, sevgi ve şefkat gösterme, ihtiyaçlarını karşılama gibi görevler yüklenmiş. (Nisâ 4/2425) Bütün bunların ötesinde, kadına anne olması itibariyle hiçbir medeniyette benzeri görülmeyen bir yücelik ve değer verilmiş; (İsrâ, 17/2325) “Cennet anne lerin ayakları altında” gösterilmiştir. (Münavi, Feyzü’lkadir, c. 3, s. 361) İslâm dinî kadına ve haklarına büyük önem verir. Kur’ân-ı Kerim’in sunduğu evrensel değerler sayesinde kadının medeni, hukuki, sosyal ve iktisadi birçok alanda hakları garanti altına alınmıştır.

İslâm dinî kadını önce “insan” olarak değerlendirir, sonrasında “cinsiyet” yönünü ele alır. Kadın yaratılış itibariyle erkekle aynı derecededir. Kur’ân-ı Kerim bu gerçeği şöyle açıklar: “Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık…” (Hücurât, 49/13) İslâm’a göre Allah’a kulluk bakımından kadın ile erkek arasında hiçbir fark yoktur. Kadın ve erkek yaratılış itibariyle aynı derecededir. İslâm dinî kadın ile erkeği birbirinin tamamlayıcısı olarak kabul eder. Erkek kadınla, kadın da erkekle eksiğini tamamlar.

Kur’ân-ı Kerim bu gerçeği şöyle zikreder: “…Onlar sizin için birer elbise, siz de onlar için birer elbisesiniz…” (Bakara, 2/187) Şüphesiz, Müslüman erkekler ve müslüman kadınlar, mü’min erkekler ve mü’min kadınlar, gönülden (Allah’a) itaat eden erkekler ve gönülden (Allah’a) itaat eden kadınlar, sadık olan erkekler ve sadık olan kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, saygıyla (Allah’tan) korkan erkekler ve saygıyla (Allah’tan) korkan kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar, Allah’ı çokca zikreden erkekler ve (Allah’ı çokca) zikreden kadınlar; (işte) bunlar için Allah bir bağışlanma ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.” (Ahzâb, 33/35)