Son bir ayda iki önemli üniversitenin düzenlediği panellerde konuşmacı olarak yer aldım. Konu hep Gazze’ye geldi ve artık herhangi başka bir bölge veya konu hakkında yazı yazmak isteseniz, Gazze’deki gelişmeleri göz ardı ederek hiçbir analiz yapamıyorsunuz.

Mardin Artuklu Üniversitesi’nde Uluslararası Beytülmakdis Akademik Sempozyumu “Akademi ve Siyonizm: Baskılar, Korkular ve İtirazlar” konusunda ufuk açıcı sunumlar dinlerken 10 Mayıs’ta Türk-Alman Üniversitesi’nde “Almanya, Türkiye ve AB için Yeni  Meydan Okumalar" (New Policy Challenges for Germany, Turkey and the EU) başlıklı konferansta da söz hep Gazze’ye geldi.

Konferanstaki konuşmamda da belirttiğim gibi Almanya, sadece 2023’te İsrail’e 300 milyon avroluk silah satışı yaparak ve ABD ile birlikte İsrail’in farklı ülkelerden aldığı silahların yüzde 99’unu temin ederek Gazze felaketinde Türkiye ile tamamen farklı kamplarda yer almıştır. Ancak ilginçtir ki Almanya’da olduğu kadar Kuzey Avrupa’da ve ABD’de rüzgâr sanki İsrail’in aleyhine esmeye başlamış gibi… Aleyhte esen rüzgârın ilk belirtisi ABD’nin, İsrail’in Refah’a saldırmasını geciktirmeye çalışmasıyla başlamıştır. Daha sonra ise Amerikan üniversitelerinde başlayan etkin gösteriler ve yaklaşan ABD seçimleri Biden’ı iyiden iyiye kapana sıkıştırmıştır. Biden yönetiminin İsrail’e silah sevkiyatını durdurma kararını tartışması ve İsrail’in Amerikan silahlarının kullanmasının uluslararası insancıl hukuku ihlal ediyor olabileceği şeklindeki ABD Dışişleri’nin rapor yayınlaması son derece dikkati çekicidir. İş öyle bir boyuta varmıştır ki Birleşmiş Milletler'deki (BM) Filistin’in BM üyesi olması için yapılan oylamadan rahatsız olan İsrail'in BM Temsilcisi Gilad Erdan, örgütün kuruluş anlaşması metnini kâğıt öğütücü ile parçalamıştır. Rüzgârın İsrail’in aleyhine dönmesinin önemli bir başka sebebi ise Hamas’ın Mısır ve Katar tarafından sunulan ateşkes önerisini kabul ettiğini duyurmasına rağmen İsrail’in Refah Sınır Kapısı’nı ele geçirip şehrin batısına girmesidir. Böylece İsrail’in saldırganlıkta freninin olmadığını herkes açıkça görmüştür.

Geldiğimiz noktada “Peki, bu işin sonu nereye varacak? sorusu öne çıkmaktadır. Daha doğrusu İsrail’in hukuk tanımazlığı mı yoksa uluslararası hukuk mu (rule of law) üstün gelecektir? Bu konuda ne yazık ki çok iyimser değilim. Her ne kadar Güney Afrika, Uluslararası Adalet Divanı’na İsrail’e karşı Refah’tan çekilme de dâhil olmak üzere ek acil durum önlemleri alınmasını talep etse de pratikte uygulamaların ne olduğunu görmemiz gerekmektedir. BM Genel Kurulu, 10 Mayıs’ta Filistin’in örgüte tam üyelik için gerekli şartları karşıladığını belirten tasarıyı ezici çoğunlukla kabul etmiştir. Ancak Filistin’in tam üyeliği önündeki en büyük engel ABD’nin Güvenlik Konseyi’ndeki vetosu olacaktır. Sözün özü, Gazze’de yaşananlar uluslararası sistemin ne kadar çok revizyona ve dönüşüme ihtiyacı olduğunu bize göstermektedir. İsveç’in Malmö kentinde düzenlenen Eurovision şarkı yarışmasında yaşananlar da kötümser olmamı haklı çıkaran bir başka örnektir. Malmö’de Filistin yanlısı gösterilere rağmen İsrail finale kalmış ve “Ekim Yağmuru” olan İsrail’in şarkısının adı “Hurricane” olarak değiştirilerek İsrail yarışmaya katılabilmiştir. Böylece ne yazık ki Sertab Erener’in enfes performansı izlenirken İsrail bayrağı ekranlarda bol bol zuhur etmiştir. Keşke Sertab, şarkısını “Filistin’e özgürlük diyerek” bitirseydi. Şarkının son saniyesine kadar bir umut bekledim ama sonuç maalesef hayal kırıklığı oldu.