Kafkaslarda İslamiyet Yeniden Güçleniyor (2)

Özellikle Sovyet rejimi çöktükten sonra Rus halkı arasında intihar olayları çok yüksek seviyelere yükselmişti. Öyle ki 1990-2010 yılı arasında 800 bin Rusya vatandaşı intihar ederek hayatını kaybetmişti. Dünyada kişi başına intihar olayı en yüksek ülke Litvanya ve sonrasında da Rusya yer alıyordu.

Bu durum Rus yöneticileri rahatsız etmiş ve dindar insanlar üzerindeki baskının hafifletilmesinin yararlı olacağı düşüncesini getirmişti. Sonrasında komünizm esaretinden kurtulan Müslümanlar, yaşadıkları her yerde cami inşa ederek inançlarının gereklerini yerine getirmeye başladılar.

Bu arada bazı Rus aydınlarının sonradan Müslüman olduğunu ve İslam hakkındaki son derece olumlu düşüncelerine kamuoyunda yer verildiğine şahit olmuştuk. İşte bunlardan sadece bir tanesi olan Viaçeslav Polosin’in hayatı çok dikkat çekicidir. Zira daha sonra Ali ismini alan Polosin, konum itibarı ile Rusya’nın çok önemli bir yöneticisi olup o tarihlerde Türkiye’nin Diyanet İşleri Başkanı ne ise aynı görevi yürüten kişi idi.

Moskova Devlet Üniversitesi Felsefe Fakültesi, Zagorsk Dini Mektebi ve Dışişleri Bakanlığı Diplomatik Akademisi mezunu olan Polosin, Rusya Ortodoks Patrikliğinin Kamu Dernekleri ve Dini Örgütleri İlişkiler Komitesi Başkanlığı, Yüksek Sovyet Vicdan Özgürlüğü Komitesi Başkanlığı, Rusya Temsilciler Meclisi yani DUMA Milletvekili ve Başpiskopos görevleri vardı. Fakat Polosin’i nedense Türkiye’de hala kimse tanımaz.

Polosin, İslam’ı seçmesi sonrası kaleme aldığı “Allah’a Uzanan Gerçek Yol” adlı eserinde Rusya’nın ve bütün Avrasya’nın geçmiş ve geleceğini “İslami bakış açısıyla birleşme” yani “ittihat” kavramı ile izah ediyordu.

Kamuoyuna açıkça Müslüman olduğunu deklere eden Polosin: “Kamuoyu huzurunda şahitlik ederim ki; ben kitabî dinlerin Hazreti İbrahim’den başlamak üzere tüm peygamberlerinin yüce geleneği olan hakiki imanın takipçisi olarak, tek doğru dine şahitlik ettim. Artık Ortodoks Kilisesi’nin ne papazı ne de müridiyim. Sosyal hayatımı da inançlarım doğrultusunda şekillendirmeye karar verdim” demişti.

Kendisi; 1983–85’li yıllarda Orta Asya’ya dinî hizmet amacıyla gönderilmiş ve ilk defa orada Müslümanlarla ve İslam’la tanışmıştı. 1991 yılında Pravoslav hizmetinden ve kilisedeki vazifesinden ayrılmıştı. Kilise ayinlerine yönelik inancını oluşturacak açıklamalar arayıp bulmak için, eski Hıristiyan kaynakları, kilise, ibadet ve Dinler tarihini derinden öğrenmeye koyulmuştu. Din ve öncelikle kaynaklarını derinlemesine öğrendikten sonra Roma-Bizans ibadetlerinin doğruluğuna yönelik çok ciddi şüpheleri oluşmuştu.

Çünkü Putperestlikten gelme ayinler haddinden fazlaydı. 1995 Tarihinde kesin olarak anlamıştı ki; bundan sonra -hatta kilise vazifesi dışında bile- Hıristiyan ibadetlerinde katılamazdı. Zira Sminariya’da öğretilen, tanrının oğlu-insan öğretisi hala basit ve makul olan “tevhid” ilkesini anlamasına engel oluyordu.

O sırada hakikî İslam inancını bilmiyordu. Kuran’ın Kraçkovski tarafından tercümesi ise İlahi Kitabın anlaşılmasında kendisine akıcılık kazandırmıştı. O zaman İman Valriya Porohovanın tercümesinden mukaddes Kuran’ı okuma fırsatını bulmuştu.

Bu sayede Kuran’ın tefsiriyle, İsa Peygamber (asm) hakkındaki açıklamalarıyla ve İslam ilmihaliyle tanışmış oldu. İslam’ı kabul etme hususunda hiç bir şek-şüphesi kalmamıştı. Kudretli ve Merhametli olan Allah imanını güçlendirmiş sabit kılmış ve kendi hayat arkadaşı ile birlikte hak yol olan “tevhide” döndüğünü ilan etmesine sebep olmuştu.