Avrupa Parlamentosu seçimleri milliyetçilerin kesin zaferi ile sonuçlandı. Milliyetçi partiler, Avrupa’nın tüm ülkelerinde oylarını rekor düzeyde artırdılar. Bugüne dek isimlerinin duyulmadığı Portekiz’de bile %10 oy almayı başardılar. Avrupa’nın merkezî ülkeleri Almanya’da %16, Fransa’da %32, İtalya’da %37, İspanya’da %10, Hollanda’da %17 oya ulaştılar.

Partisi milliyetçilerin yarısı kadar bile oy alamayan Macron, Fransız meclisini feshedip erken seçim kararı almak zorunda kaldı. Belçika Başbakanı istifa etti. Yakın bir gelecekte Almanya’daki Yeşil-Sol koalisyon için de benzer bir kriz oluşabilir.

Büyük haber kuruluşları ve siyasi yorumcular olayı “Aşırı sağın zaferi!” başlığı altında tartışıyor. Herkesin dilinde aynı terane: Aşırı sağ!

Oysa bu partiler bildiğiniz milliyetçi ve halkçı (popülist) hareketler. Bunların aşırı olduğuna kim karar veriyor belli değil! Misal, neden Macron’a “aşırı küreselci”, Scholz’a “aşırı Amerikancı” denmiyor da Le Pen’e, Meloni’ye, Orban’a aşırı sağcı deniyor?

BU KAFAYA GÖRE…

“Rusya’ya savaş ilan etmeliyiz!” diyen liberaller-solcular normal, “Önce kendi ülkemizin çıkarlarını düşünmeliyiz!” diyen sağcılar aşırı!

“Brüksel’deki memurların, bürokratların koyduğu kurallara sıkı sıkıya uymalıyız.” diyenler normal, “Hayır, yasaları kendi millî meclisimiz yapmalıdır.” diyenler aşırı!

“Ailenin modası geçti, cinsiyet insanı esir alan bir yüktür.” diyen dallı güllü ekip normal, “Ailemize sahip çıkmalıyız.” diyen sıradan Hristiyan Avrupalılar aşırı!

“Mülkiyet bir yüktür, artık her şeyi kiralamalıyız, sadece deneyim biriktirmeliyiz.” diyen uyanıklar normal, “Herkesin bir işi, bir evi, bir ailesi olmalı.” diyen insanlar aşırı!

“Sığırlar sera gazı üretiyor, artık yapay et yemeliyiz.” diyen cin fikirliler normal, “Genetiği bozulmamış, doğal şeyler yemek istiyoruz.” diyen kendi hâlinde insanlar aşırı!

“Sınırları kaldıralım, başkenti Brüksel yapalım, onu da Londra’daki, New York’taki borsalara bağlayalım.” diyen küreselciler normal, “Bir bayrağımız, bir vatanımız olsun.” diyen yurtseverler aşırı!

“Gıda fiyatlarını uluslararası piyasa belirlesin.” diyen ultra-kapitalistler normal, “Bu politikalar yüzünden üretemez hâle gedik!” diye isyan eden çiftçiler aşırı!

Bu liste daha uzar gider… Doğrusu, Avrupa siyasi eliti, küresel projeye karşı duran her aktörü "aşırı" olmakla suçluyor. Aşırı diye damgalanmamanın tek yolu, onların dümen suyuna gitmek, iş yaşamından aileye kadar önerdikleri her acayipliği sorgulamadan kabul etmek.

Avrupalı milliyetçi partilerin olumsuz olarak nitelenebilecek belki de tek özellikleri göçmen karşıtı olmaları. Onlar da oylarını artırdıkça bu başlıktan uzaklaşmayı tercih ediyor. Eskiden basbayağı yabancı düşmanı olan partiler, şimdi söylemlerini “düzensiz göç karşıtlığı” ile sınırlandırıyor.

PEKİ NEDEN?

Bu seçim tablosunun sebepleri belli…

AB’nin aileyi ve değerleri hedef alan politikaları,

Sosyal devleti ikinci plana iten, güvencesiz-enformel çalışmayı teşvik eden sistem,

Amerika’nın savaşlarına ve İsrail’e verilen koşulsuz destek,

Pandemide ülkeler birbirinin aşısını, maskesini çalarken çöken “ortak Avrupa” hayali,

Ve hepsinden önemlisi tüm hataların bedelini halka yıkmaya çalışan bir siyaset…

Göçmenler konusunu ise bu büyük yıkımın kılıfından ibaret. Esasen halk, yoksullaştıran ve aileyi yıkan Avrupa politikalarına tepki veriyor.

Milliyetçilerin yükselişinden şikâyet eden Avrupalı seçkinler, bu tırmanışı durdurmak istiyorlarsa rakiplerini haksız yere etiketlemekten vazgeçip gerçek sorunlar üzerinde düşünmeliler.