Kuantum
Kuantum adı verilen bu yeni akım fizikten öte felsefî bir yaklaşım olarak kendisini göstermeye başlamıştı. Zira atom ve atomaltı parçacıklarını gözlemlemek oldukça zordu. Bugüne kadar yapılagelen çalışmalar tamamen farazi yani elle tutulur gözle görünür değil tahmini yaklaşımlar ileri sürmekten ibaretti.
Bugün fizik ve kimya derslerinde öğretilmeye çalışılan atom ve atomaltı parçacıkları ile ilgili şekiller bir öngörüden ibarettir. Hiçbir gerçek resim ve şekil yoktur, hayal dünyasına uygun bir şekilde çizilmiş şekillerden ibarettir. Gezegen ve gökyüzüne bakıp “bunlar nasıl ki küre şeklinde ve küçük küreler büyük kürelerin etrafında geziyor, olsa olsa bu atomaltı parçalar da küre şeklindedir” diye tamamen hayal gücüne dayalı bir sistem ortaya konulmuştur. Gerçekten de en güçlü elektron mikroskopları dahi değil atomu atom moleküllerini dahi görüntülemekte çaresizdir. Zaten atomların titreşimi atomu görüntüleme fırsatı vermemektedir.
Her ne ise… Buraya kadar bilim adına yapılan çalışmaların mahiyetini gözler önüne sürmüş olduk. Sakın yanlış anlaşılmasın atom ve atomaltı parçacıklarının özelliklerini anlamak adına yapılan çalışmaları küçümsediğim veya beğenmediğim anlamı çıkmamalıdır. Burada söylemek istediğim husus yapılan çalışmaların tamamen teorik ve hayal ürünü olduğunu ifade etmekten ibarettir. Peki Kuantum fiziği adı altında ortaya konulmaya çalışılan felsefe nedir? Bu yazıda asıl bu konu üzerinde durmaya çalışacağım. Kuantum adı altında ortaya konulan ve insanları aldatarak inançsızlıklarını ortaya koymaya çalışan sözümona bilim adamlarına birkaç söz söylemekte yarar olsa gerektir.
Kuantum felsefesinin en önemli özelliği “belirsizlik ilkesi” adı altında inançsızlığın ön plana çıkarma gayretidir. Çünkü Newton Fiziği, kainatın umumunda mükemmel bir nizam olduğunu ortaya koymaktadır. Hiçbir şeyin kendi kendine olamayacağı, tesadüfen meydana gelme ihtimalinin yüzde “sıfır” olduğu ispatlanmış olduğu fizik bilimine yeni bir noktadan yaklaşmak zorunda kaldıkları için “kuantum fiziğine” müracaat etmekte gecikmediler. Burada da ellerine hiçbir şey geçemeyeceği malumdur. Fakat bilinmezlikten ve deney yapma imkânlarının sınırlı olmasından istifade ederek aklına gelen safsataları öne sürmek en kolay yol olsa gerektir. Çünkü insan aklının alamayacağı kadar muhteşem işlerin ancak bir Yaratıcı eliyle mümkün olacağı ispatlandığı içindir ki inançsızları, böyle bir arayışın içine sokmuştur. Atomlardan galaksilere kadar tesadüfe yer verilmeyen kâinatta, insanların bilgisinin oldukça sınırlı olduğu noktalarda olmadık tezler ileri sürmek, inançsızlıklarını ortaya koymak arayışın içine girmek kendilerince mantıklı görülmüştür. Nasıl ki makro evrende karadelikler gibi gözlem yapmanın nerdeyse imkânsız olduğu yerlerde teoriler ortaya koyarak bilim üretiyor göründükleri gibi bu sefer de mikro evrende hayali ürünler ortaya koymaya çalışmışlardır. İnsanlar, kâinatta cereyan eden kanunlara, kurallara bir isim vererek güya her şeyi anladıklarını zannediyorlar. Hâlbuki bilimde keşfedilen her şey “meğerse daha ne kadar çok şeyi bilmiyormuşuz” cevabını verdiği halde, sadece isim takarak meseleyi çözdüğünü iddia etmek ne kadar ahmakça bir şeydir. Sanki isim koyunca her şey anlaşıldı ve basitleşti. İşte bu anlamsız düşünce yüzünden materyalizmin tuzağına düşmekten kurtulamıyorlar. “Elektrik” demekle, “yerçekimi” adını vermekle kanunlar anlaşılmıyor. Sadece Cenâb-ı Allah’ın kâinatta kurmuş olduğu düzenin küçük bir noktasını idrak etmiş oluyoruz. Normal olan sonuç; Rabbimizin kudretinin ne derece büyük ve ilminin sonsuz denecek kadar geniş olduğunu anlamak olması gerektiği halde; bu akılları gözüne inmiş zavallı materyalistler her şeyi kendi kendine olmuş zannediyor. Bir kısmı sebeplere veya tabiata (hâşâ) yaratıcılık isnat ederek dalâlet bataklığına düşüyor.