Liderlik nasıl olmalıdır! (2)

Cezayir’deki bir çok şehri İspanyollardan kurtaran Barbaros Kardeşler, bütün Müslümanların gözbebeği olmuşlardı. Onlara göre bu kahraman Türkler denizde ve karada savaşmayı çok iyi biliyor yıllardır esir oldukları Hıristiyanlara karşı durmasını biliyorlardı. Tekrar baba ocağına gelen Barbaros Kardeşlere çok sayıda Türk levendi de katıldı. Şöhretini duyan birçok kişi bu Haçlılara karşı amansız kardeşlere katılmaya devam ediyorlardı. Barbaros Kardeşler, Muslihiddin Reis ile Yavuz Sultan Selim Han’a hediyeler gönderip onun hayır duasını aldılar. Hatta Padişah biri Oruç Reis’e diğeri de Hızır Reis’e iki mükemmel kadırga yaptırdı ve Türk leventlerine, Barbaros Kardeşlere katılmaları için izin verdi. Hızır Reis Becaye’yi Oruç Reis’te Cezayir şehrini İspanyollardan kurtarmış Müslümanların rahat bir nefes almasını sağlamışlardı. Bu arada Tunus Sultanı Osmanlı yardımından dolayı Barbaros Kardeşlere düşman olmuş İspanyollar ile işbirliği yapmaya başlamıştı. İspanyol Kralı ve Almanya İmparatoru Charles Quint, büyük bir donanma hazırlayarak Cezayir’e saldırdı. Fakat büyük bir yenilgi ile ülkelerine geri dönen İspanyol donanması bu sefer yerel beylerle işbirliği yaparak Barbaros Kardeşlerin üzerine yürüdüler. Bu arada büyük ağabeyleri İshak, Kalatül Kıla’da şehit düşmüştü. İspanyol ordusu 1518 sonbaharında, leventleriyle birlikte Oruç Reis’i Tlemsen Kalesinde ablukaya almışlardı. Düşman devamlı takviye alıyordu. Cezayir Umumi Valisi Marki de Gomares de bizzat Tlemsen’e gelmiş ve savaşın idaresini eline almıştı. Oruç Reis bir defa huruç hareketi yapmış ve bu hareketinde 700 düşman askeri öldürülmüş, 100 tanesi de esir alınmıştı. Ancak kuşatma uzadıkça yiyecek ve cephaneleri tükenmiş, Oruç’un yanında sadece 40 levent kalmıştı. Gerisi şehit olmuştu. Bununla beraber bu 40 kahraman, başlarında Oruç Reis ile birlikte bir gece yarısı İspanyol askerlerinin ağır uykulu bir gafl eti anında kaleden çıkıp muhasara hatlarını yarmayı başardılar. Fakat biraz sonra bunu fark eden İspanyollar, onları takibe başladılar. Takip müfrezesinin başında Garcia de Tineo adlı bir İspanyol asilzadesi vardı. Uzun süren bir kaçıştan sonra Sanaldo ırmağına vardılar. Karşı tarafa geçerlerse kurtulmuş olacaklardı. Hepsi yaralı ve açlıktan bitkin düşmüş kırk levendin yarısı, Oruç Reis ile birlikte nehrin karşısına geçebildiler. Bu sırada İspanyollar da yetişti ve karşıya geçmek için bekleyen diğer 20 levendi kuşattılar. Bunlar Oruç Reis’e “Bırakma bizi baba” diye bağırmaya başladılar. Son bir gayretle saldırdılar. Bu feryat, büyük Türk denizcisini can evinden vurmuştu. Bir an kaçıp, takviye kuvvetlerle geri gelmeyi ve intikam almayı düşündü ise de, taşıdığı “baba” ruhu, onu evlatlarının yanına sürükledi. Yanındaki leventlerle birlikte tekrar karşı sahile geçtiler. Fakat o zamana kadar leventlerinin tamamına yakını şehit edilmişti. Kendisi ve kalan leventleri son bir gayretle düşmana saldırdılar. Ne çare ki, kollarında kılıç kaldıracak kuvvet bile kalmamıştı. Hepsi birer birer şehit düştüler. Oruç Reis tek koluyla birkaç düşman askerini hakladı ise de bizzat Don Garcia onu bir mızrakla göğsünden vurdu. Sonra da kılıcını kalbine saplayarak şehit etti. Daha önce savaşta bir kolunu yitiren Oruç Reis bu sefer şehit düşmüştü. İspanyollar mübarek başını keserek İspanya’ya götürmüşlerdir. Fakat Hızır Reis, dağılmaya yüz tutan leventleri yeniden bir araya getirmeyi başardı ve İspanyolları daha büyük bir yenilgiye uğratmaya muvaff ak oldu. Onun hikâyesini başka zamana bırakalım. Lakin biz Türklerin askerleri ile birlikte ölene kadar savaşmaları daha yüzlerce örnekle birlikte anlatılabilir. Umarım bu örnekler başta Peygamber Efendimiz (asm) olmak üzere kahraman ecdadımızın askerlerini hiçbir zaman terk etmediğini ve ucunda ölüm olsa bile sonuna kadar mücadele ettiğini gayet güzel ifade etmiştir. Onlara ölmeyi emretmek değil; tek bir canın kaybedilmemesi için canını dişine taktıkları, ordunun ön safl arında çarpışarak manevi kuvvet verdiği sır değildir. Fakat son yıllarda mesleği askerlik olduğu ve en yüksek makamlara kadar ulaştığı halde savaştan kaçan generallere de rastlayabiliyoruz. Komutanlık ve liderliğin en güzel örneklerini vermiş kahraman Türk milleti içinden olsa da Misak-ı Milli topraklarını kurtarmak için dahi gayrete gelmeyen kişiler vardır. Ayağımıza kadar gelen fırsatı kaçıran bu kişilere ve iki önemli olaya dikkat çekelim. Birinci Körfez Savaşında BM kararıyla Musul ve Kerkük topraklarını kurtarmak fırsatı doğmuştu. Fakat orduyu daima savaşa hazır tutma görevi olan Genelkurmay Başkanı Torumtay, istifa ederek emekliye ayrılmış ve diğer generalleri de etkileyerek savaştan kaçmıştı. Maalesef diğer generaller de Cumhurbaşkanı Özal’ın emirlerine itaatsizlik etmişlerdi. Bu sebeple Misak-ı Milli topraklarını kurtarma fırsatı heba Edilmişti. Allah, İkinci Körfez Savaşında bir fırsat daha verdi. Fakat bu sefer CHP ile işbirliği içine giren bazı Ak Parti milletvekilleri ve bir kısım siyasetçiler “1 Mart Teskeresi” adı verilen yasa tasarısının meclisten geçmesine mani oldular. Karar yeter sayısına ulaşılamadığı için teskere reddedildi. Sonuç olarak vatan topraklarımız olan Musul ve Kerkük’ü kurtarma imkânını ikinci kez kaybettik