Mal Mülk ile övünmek

Allah’a kulluk yapmayı terk edip emrettiklerini yerine getirme­yenler, yasak ettiği şeylerden sakınmayan, hevâ ve hevesinin ve gayr-i meşrû isteklerinin peşine gidenler, bu dünya hayatını imti­han yeri olarak değil; zevk, keyif için, arzu ettikleri gibi yaşama yeri olarak görürler. Dünya yaşamını bu şekilde görenler veya kendini dünyaya bu şekilde kaptıranlar, makam ve mevkileriyle, mallarıyla, mülkleriyle, servetleriyle övünürler. Şu kadar malım, mülküm var, servetim var, son model arabam var, lüks dairem var, şuyum var, buyum var diye bunlarla övünürler. Ve zaten övünmek için bu imkânlara sahip olmaya çalışırlar. Desinler ki: “Şu kişiye bak, şuyu var, buyu var, bravo, akıllı adam, lüks rahat bir hayat yaşıyor!” O da bu sözlerle övünür, gururlanır. Mal ve mülk için daha çok uğra­şır.

Başka ne için? Dünyadaki imkânlardan yararlanıp zevkli, ke­yifli yaşamak için de mala mülke sahip olmaya çalışırlar. Ve elinde ne imkân varsa bu tip insanlar onunla övünürler. Önce kendisi ile övünür “ben şunu yaptım bunu yaptım, şunu aldım, ucuz aldım, şu­nu sattım iyi yaptım; ben akıllıyım, beni kimse kandıramaz” gibi sözlerle kendisi ile övünür, gururlanır. Sonra çocuğu ile övünür “be­nim çocuğum okuyor, teşekkür, takdir alıyor, çok akıllı, Lisede ve­ya Üniversitede okuyor. Doktor, avukat, savcı, vali olacak” gibi sözlerle övünmekte, gururlanmaktadır. Bu tür insanlar övünmek için bir şey bulurlar; kendisiyle, eşiyle, çocuklarıyla anası babası ile, akrabası ile vs. övünerek gururlanarak yaşamlarını sürdürürler. Bu çok yanlıştır. Mü’min kişi­ler bu tür şeylerden (gururdan, kibirden) kaçınmalıdır. Çünkü Allah kendini beğenen ve daima böbürlenip duran kimseyi sevmez. (Nisâ, 4/ 36)

Allah’a kulluk yapmayanlar başka şeylere kulluk yaparlar. Mala, mülke, şana şöhrete, kadına ve hevâ ve hevesle zevk içinde ya­şamak için paraya kul köle olurlar. Ebu Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûl-i Ekrem (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Altına, gümüşe (paraya), elbiseye (mala mülke) kul olanlar helâk oldu; eğer bunlara mal verilirse hoşlanır, verilmezse hoşlanmaz.” (Buhârî, Rikak 10) Mal, mülk, zevk, keyif için yaşayanlar malı, parası ol­du­mu çok sevinir, bunlar olmazsa çok üzülür, bunu elde etmek için elinden geleni yapar; helâli haramı düşünüp önemsemez, önem­sediği tek şey paradır. “Para gelsin de nasıl gelirse gelsin” der. “Bun­­lara kul olanlar helâk oldu” buyuruyor. Peygamberimiz (s.a.s.) İnsanı helâke, perişanlığa götüren şeylerden sakınmalıyız. Mala, mül­ke, servete, nefse değil; Allah’a kul olmalı ve gereği ne ise yap­malıyız. Dünya ve âhirette huzur ve mutluluk ancak Allah’a iyi kul olmaya çalışmakla mümkündür.

Cebrail (a.s)  Hz. Peygamber’e (s.a.s.) şöyle demiştir: Ey Muhammed (s.a.s.)!

1. Dilediğin kadar yaşa, muhakkak öleceksin.

2. Dilediğini sev muhakkak ondan ayrılacaksın.

3.Dilediğini yap muhakkak karşılığını göreceksin. (İbn. Hacer el-Askalani, s.21)  Mü’min kişinin ölçüsü bellidir; Kur’an ve sünnettir ve o, bun­lara göre hareket eder. Çünkü imtihanı kazanmaya çalışmaktadır. Ölçüsü Kur’an ve sünnet olmayan kişilerin ölçüsü hevâ ve hevestir. Ayrıca hevâ ve hevesleri peşinde gidenleri, bâtıl yolda olanları ölçü alır, örnek alır. “Onlar şöyle yaptı, ben de yapayım” diyerek şeyta­nın ve dostlarının yolundan gider. Tâbiî ki, bu bâtıl yol onu cehen­neme götürür.