MEDENİYET ÖNCÜLERİMİZ

12 Aralık 1916’da Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde doğdu. Tam adı Hüseyin Cemil’dir. Babasının görevi münasebetiyle yedi yaşına kadar Antakya’da kalmıştır. Milliyetçi eğilimlerinin ağır bastığı lise son sınıfta hocalarına yönelttiği eleştiriler yüzünden bitirme imtihanlarına on beş gün kala okulu terk etmek zorunda kalmıştır. 1936’da İstanbul’a gitmiş ancak geçim sıkıntısı yüzünden tekrar Antakya’ya dönmüş lise öğrenimini burada tamamlamıştır. Dokuz ay kadar İskenderun’da öğretmenlik yapmış, İskenderun Tercüme Bürosu’nda başkan yardımcısı olmuştur. 1939’da Türkiye’ye iltihak eden bağımsız Hatay hükümetini devirmekle suçlanarak idam talebiyle yargılanmış ancak beraat etmiştir. 1940’da tekrar İstanbul’a dönerek, burada Yabancı Diller Yüksek Okuluna devam etmiş, 1946’da İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde Fransızca okutmanlığı yapmıştır. Küçüklüğünden beri problemli olan görme duyusunun giderek zayıflaması üzerine 1954’te birkaç başarısız ameliyat geçirmiş, 1955’te gittiği Paris’te bir dizi başarısız ameliyat girişimi sonucunda görme yetisini tamamen kaybetmiştir. 1984’te beyin kanaması ve ona bağlı felç geçirerek ağır hastalık dönemi ardından 1987’de vefat etmiştir. Kendini ‘’hakikat arayıcısı’’ ve ‘’hakikat aşığı’’ olarak tanımlamıştır. ‘’İnsanlar sevilmek için yaratıldılar, eşyalar ise kullanılmak için. Dünyadaki kaosun nedeni; eşyaların sevilmeleri ve insanların kullanılmalarıdır.’’ ‘’ Bu ülkenin bütün ırklarını, tek ırk, tek kalp, tek insan haline getiren İslamiyet olmuş. Biyolojik bir vahdet değil bu. Ne kanla ilgisi var, ne kafatasıyla. Vahdetlerin en büyüğü, en mukaddesi. İster siyah derili, ister sarı... İnananlar kardeştir.’’ ‘’ Namaz kılan bir toplumun psikolojiye, zekat veren bir toplumun da sosyolojiye ihtiyacı yoktur.’’ Cemil Meriç