Meziyet ve Eziyet Arası Fark


Bazen ne çabuk kırıp küsebiliyor, öfkelenebiliyor,
hiç olmadı surat asıp ortamı terk edebiliyoruz.
Bu kadar hasas ta olmamalı, bu kadar umarsızda,
diye düşünüyorum. İnce bir ayarda sürdürmeli ilişkileri ama ince insan kaldı mı ki, değil mi?

Kabalık şimdilerde revaçta. Bir iki hassasiyetinizden bahsetseniz “Canım sende o kadar da çıt kırıldım olma” diyenler, hani saçına birinin eli yanlışlıkla takılsa aslında, parlayıp gemileri yakacak cinsten ama, mesele empatik yani hal ehli, gönülden anlayan olmaya gelince nedense başkası olunca helede acıyı, derdi, yokluğu çek diyen, akıl veren çok bulunuyor.
Sözünün eri ve hanımefendisi olanlar kaldırsın elini desem; metroda, otobüste, sokakta, iş yerinde, camide, mecliste bilmem ki kaç el boy gösterebilir havalarda.
Eskiden telefon mu vardı? İnsanlar sözleşir ve buluşurdu.
Herkes aynı anda yemeğe oturur, sohbet koyulaşır, çocuklarla şakalaş ılırdı. Şimdi herkes odasında kendi alemini yaşarken ara ara kavga sesi yada müzik adı altında dinlenen gürültülerde olmasa, ya da bazen günde 3 kez yayınlanan Tv dizileri oturtmasa birarada, insanlar belkide bir kelime konuşmadan birleşip ayrılacak, evi otel, sinema, internet cafe gibi kullanırken söz de bir arada yaşar görünüp manevi eziyet ettiklerinin veya çektiklerinin farkına varmayarak, ömrü tüketip göçecekler diğer aleme.
Şu teknolojide olmasa ne yapardık değil mi? Kimin zırvalıklarına gülecek, kimin kaçan kızına ağlayacak, kimin bas gitarı ile yüreklerimizi hoplatıp, kimden mesaj almadım diye uykuları kaçıracaktık bilmem ki?
Meziyet sanırım eziyetle buluştu. M sini unuttu, hafıza yenilendi katı, zorba görgüsüz beceriksiz bir tip türedi. Kızlarımız üniversite çağında düğme dikmeyi, oğullarımız gömlek ütülemeyi bilmiyor. Anneler babalar, ne büyükler, ne küçükler nerede ne konuşulacağını nerede gülünüp, nerede susulacağını bilmekten aciz kükrüyor, ya da sesini çıkarmaktan aciz ağzında lafları geveliyor. Şöyle leb demeden Çorumu, hatta İskilipli Atıf hoca’yı anlayanlar vardı, bu topraklardan ne yiğitler çıkmış “hatırı var” deyip sayarlar, yapılan her iyiliği hiçbir zaman unutmadan minnet ve dua ile anarken, kötülüğü anmaya değer görmeyen, “ dünya bu olur, insan bu şaşar çünkü beşer, eşya bu kırıldıysa yenisi alınır, hanım bu emeği vardır, ana bu hakkı vardır, baba bu saygınlığı korunmalı, şu yaşlılar, çocuklar, hastalarda olmasa kim bilir rahmet yağmaz diye nasihat eden dedeler, nineler vardı.
Eskiden yaş olgunluk kazandırırken, şimdilerde yük yüklüyor. Neden mi? Saç ektirilecek, boyatılacak, gerdirilecek olmadı enjektörle çekilecek… Büyük denilince büyüklüğü hissedilir, edeple susulurdu yanında, sofrada ondan önce el uzatılmazdı yemeğe, ya da karşı kaldırımdan bile geçse öğretmenler , hocalar, yolun bu tarafındaki öğrenci durur, göz göze gelmeyi bekler selamlaşırdı edeplice.
Çocuklar büyüklerin sözlerini bıçakla da testere ile de kesmezlerdi. Davul tokmaklar gibi babannelerin kafaları şişmezdi. Oyunlar sessizdi. Hele elektrik kesildiği anlar tam bir şenlik olur, tüm aile bir araya gelir muhabbet koyulaşır ,adeta tekrar elektirik geldiğinde üzülünür bir ooo ……çekilirdi.
Hala bir yerlerde insanoğlu yaşıyor biliyorum. Bulduklarınızın kıymetini bilin, başköşeye oturtun ve sorun istiyorum, neden, nasıl kaybettik biz? Şu yaşananlar meziyet mi, eziyet mi kararı siz verin. Ama ben meziyetli insan arıyorum. Bulanları bilenlerin, çok yaşayıp hayır dağıtmaları için maddi manevi desteklenip, dua edilmelerini istirham ediyor, bizi de öyle anılanlardan olabilecek hale gelirken yükümüzü hafifletmesini ve kolay kılmasını Rabbimden diliyorum.