Yalanların elbet bir gün muhakkak ortaya çıkma huyu vardır. Örneğin aradan 49 yıl geçmiş olsa dahi insanlı Ay yolculuğunun bir sahtekârlık örneği olduğu bugün çok rahat konuşulabilmektedir. Keza 17 yıl geçtikten sonra 11 Eylül saldırısının terör örgütü işi olmayıp ABD’nin bir oyunu olduğunun anlaşılması gibi.
Evet, yalanlarla istediğiniz yere kadar gidebilirsiniz. Fakat geri dönemezsiniz. Şu anda ABD’nin yaşadığı en büyük kriz; yalanlarla yaşama krizidir. Geri dönme yolu yani yalanları itiraf etmek çok zor olduğu için türlü türlü aldatma ve hilelere başvurarak burada boğulmaktadırlar.
Bunlardan en önemlisi internet ortamında “komplo teorileri” başlığı ile mantıklı düşünen insanlara karşı yapılan hücumlardır. Öylesine emek verilip hazırlanmış hayali senaryolar ortaya konuluyor ki bu kadarına pes dedirtecek cinsten programlarla karşılaşıyorsunuz.
Mesela internette bazı kuruluşlar troller (aldatmak için özel gayret içinde olan şahıslar) kullanarak gerçekleri çarpıtmaya çalışmaktadır. DAEŞ teröristlerinin yapamayacağı kadar profesyonelce hazırlanmış görüntüler, İslam düşmanlığını harekete geçirmek için son derece güçlü bir medya ağı ile dünyaya pazarlanabilmektedir.
İnanmayacaksınız ama yalancı isimlerle “dünyanın düz olduğunu” söyleyecek kadar ileri giden yayınlar internet ortamında yayınlanmaktadır. Bu trollerin amacı “bakın işte bilime inanmayan insanların düştükleri durum budur” diyerek kendi yalanlarını örtme gayreti olduğu pek açıktır.
İşte, bu tuzağa düşen insanlar genellikle tahkik etme zahmetine girmeden sazan balığı gibi görüntülerin tesirine kapılıp yalana atlamakta ve propagandaların esiri haline dönüşmektedir.
Propagandalar o kadar etkili ve gerçekten uzaktır ki; sadece İslam düşmanlığı adına yapılan büyük yalanı söyleyerek bunu ispatlayalım.
İslam dini ve Müslümanlar denilince Batı dünyasında en çok akla gelen terörizmdir. Müslüman bir insan çoğu medya organlarında intihar bombacısı veya elinde makinalı tüfek bulunan çirkin bir terörist olarak sembolize edilir. Müslüman denilince akla gelen ilk şey insanları hunharca katleden teröristlerdir.
İyi de öldürülen insanlar neredeyse % 95 oranında hep Müslümandır. Bu acı gerçeği kimse görmek istemez. İşin daha kötüsü ise bir masum insanı öldüren bir katilin İslam inancındaki yeri “bütün insanları öldürmek” kadar büyük günah işleyen bir kişi olduğudur.
Propaganda öyle ileri bir noktaya varmıştır ki İslamofobi, küçük çocuklardan ta yaşlı ninelere kadar bütün batı ülkelerinde hatta Afrika ve Asya ülkelerinde dahi etkili olmaktadır. Kimse İslam kelimesinin “barış, mutluluk, selam” anlamına geldiğini bile düşünemeyecek hale gelmiştir.
Müslümanların kan içen yamyamlardan olmadığını ancak biz biliyoruz. Zor duruma düşmüş insanları, örneğin Suriyeli göçmenleri yurdumuza kabul edip açsa açlığını çıplak ise üstünü örtmeyi insanlık adına bizler yapıyoruz.
4 Milyon göçmeni Türkiye’de ağırlayıp misafir etmek Batı insanının aklının almayacağı bir davranış şeklidir. Çünkü İslam kardeşliğini, Ensar gibi çaresiz duruma düşen insanlara yardım etmek gerektiğini, dinimizin bir emri olduğu için yaptığımızı bilemezler. Sözün kısası beyinleri yıkanmış olduğundan mantıklı düşünme yeteneklerini kaybetmişlerdir. Önyargılarla ve yalanlarla koşullandırılmış olduklarından Pavlov’un köpeği gibi hareket etmektedirler.
Müesses nizamın bu tuzaklarını aşabilmek için en önemli işlerden bir tanesi maddi olarak terakki etmek ve İslam ahlakını uygulamaktır. Asla ama asla yalan söylememek doğrudan şaşmamaktır. Allah’a inanan bir insan ne suretle olursa olsun yalan söylemez. İman, doğruluktur, inançsızlık ise yalancılıktır, kizbtir.
Biz dahi doğruluktan şaşar yalanlara sapar isek işte o zaman insanlık âlemi tamamen kontrolden çıkıp kıyametin kopmasına sebep olacaktır. İslam’ın emirlerine uymalı ve güzel ahlakıyla şereflenmeliyiz, vesselam…