Yine askerlik ciddiyetine yakışmayan bir üslup ile “Demek sen bir şeyler biliyorsun! Anlat o zaman” diye karşılık verdi.

Bir Ramazan günüydü ve hala arkadaşlarımın Deniz Harp Okulundan atılmasını içime sindiremediğim için çok kızgın bir ruh hali yaşıyordum. Adeta patlamaya hazır bir bomba gibiydim. Fakat ciddiyetimi muhafaza ederek “Okulda aşırı sol faaliyetler var” dedim.

Hiç beklemediği bu cevap karşısında “saçmalama be” dediğinde ise bendeki kayış koptu ve Alay komutanına bağırmaya başladım. O gün taşıdığım rütbem teğmen iken; bağırdığım şahıs deniz kurmay kıdemli albay idi. Bu olayı yaşatanlar utansın. Zira hayatım boyunca bu olaydan başka askerlik mesleğine aykırı hiçbir tavır ve tutumum olmadı.

“Siz ne biçim alay komutanısınız! Okuldan hiç mi haberiniz yok! Madem bilmiyorsunuz tabur komutanlarınız, bölük komutanlarınız da bilmiyor mu?” diyerek ağzıma geleni söyledim. Yüksek sesle bağırarak konuşmamdan sonra Alay komutanı masasından kalktı ve odayı terk etti.

Makam odasında yapayalnız kalmış biraz sonra askerler tarafından yakalanıp hapse atılmayı bekliyordum. Fakat bir parça rahatlamıştım. Gerçekten de Deniz Harp Okulunda o yıllarda Maocusundan Lenincisine hatta Enver Hocacısına kadar türlü türlü komünist subay vardı. Bu subaylar gizli bir şekilde öğrencilere komünizm propagandası yapıyordu. Öğrencilerin dinlenme salonu olan bütün teneffüshanelerde aşırı solcu sanatçıların müziği dinleniyordu. Fakat gel gör ki okuldan atılan sadece başarılı ve dindar olan öğrencilerdi.

Alay Komutanı, birkaç daktilo yazan astsubay ile yeniden içeri girdi. Eski şımarık ve laubali halinden eser kalmamıştı. Belli ki Okul Komutanı ile görüşmüştü. Çünkü zaman geçirmeden ifademi alacağını söyledi. Astsubaylar ağzımdan çıkan her şeyi yazmaya başladılar.

Bu arada iki askeri okul öğrencisi tek tek odaya girdi. Her ikisine de aşağı yukarı aynı soruları sordu: “Beni tanıyıp tanımadıklarını ve kendilerine neler telkin ettiğimi” sordu. Her iki öğrenci de neredeyse aynı cevapları veriyordu. Kısaca “benim namaz kılmaları ve dini kitap okumaları konusunda baskı yaptığımı” söylediler.

Sonra bana dönüp sordu “ne diyorsun?” dedi. Öğrencilerin doğru söylediklerini fakat bu yaşa gelmiş kişilere baskı yapmadığımı, sadece teşvik ettiğimi” söyledim. Soruşturma bu minval üzere saatlerce devam etti.

Sonunda nedense Alay komutanının aklına “oruçlu musun?” diye sormak geldi. Evet dedikten sonra asker karavanasından kuru fasulye ve pilav yemeği geldi. Bu esnada 50-60 sayfa tutanağı okuyup imzalamamı istedi. İlk birkaç sayfasına baktım. Gerçekten de ne söylenmiş ise aynısı yazılmıştı.

Alay komutanı, Ramazan iftarını açarken hala bana sorular soruyordu. Bende cevap vermedim. Bu sefer özür dileyerek yemeğimi bitirmeme müsaade etti.

İftar yemeğinden sonra “bana gidebilirsin” dedi. Çok şaşırmıştım. Zira askeri birliğime döneceğimi düşünmüyordum. Buradan hapse yollayacaklar zannetmiştim. Fakat aradan geçen 3-4 ay sonrasında tekrar soruşturmalar devam etti. Beni Deniz Harp okuluna tekrar çağırdılar.

Soruşturmalar bittiğinde Deniz Kuvvetlerinden atılmayı beklerken bu sefer Harp Filosu Komutanlığına tayin ettiler. Atandığım savaş gemisi şu anda İzmit’te müze olarak kullanılan o tarihte en önemli gemilerden biriydi. İşin ilginç tarafı sadece iki muhripte Harpoon güdümlü mermisi bulunuyordu ve bir tanesine de Silah Elektronik Subayı olarak ben kumanda ediyordum.

Deniz Harp Okulundan mezun olduğum ilk yılda, inanılmaz olaylar yaşamıştım. Sonraki yıllar her ne kadar 1987 yılı kadar heyecanlı olmasa da benzer şekilde devam etti. Tayin olduğum ikinci savaş gemisinde daha gemiye katılmadan hakkımda oldukça abartılı sözler söyleniyordu.

Gemiye adım attığım gün Silah subayı, benimle özel olarak konuşmak istediğini söyledi. 5 Yıl aynı gemide görev yaptığım bu zat daha sonra Donanma Komutanı olmuştu. Kendisi ile geminin en yüksek yerinde konuşmaya başladık.

Bundan sonraki olayları “Bahriyede 15 Yıl” isimli kitabımdan takip edebilirsiniz. Çünkü bu kitap bir döneme ışık tutacak önemli bir belgedir. Eğer okuyucularım isterler ise yaşadığım ibret dolu olayları makalelerimle de yazmaya devam edebilirim. Bu sayede FETÖ örgütünün nasıl palazlandığını, darbeci amirallerin dindar subaylara nasıl kan kusturduklarını ve nihayetinde sırf eşi başörtüsü taktığı için on bine yakın askeri; nasıl ordudan attıklarını öğrenebilirsiniz, vesselam…