Halk arasında “zor anlayan kişi, taş kafalı” anlamında kullanılan bu söz aslında Yunanca bir deyim olup “natomarmari, nato kefali”  yani “işte mermer, işte kafa” anlamındadır. NATO ile ilgisi yoktur. Bununla birlikte bu deyimi “aynı NATO gibi taş kafalı” anlamında kullanacağız. Zira NATO bu sözü hak ediyor, çok büyük yanlışlara imza atıyor.
Polonya’nın başkenti Varşova’da düzenlenen NATO Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi sona erdi. Rusya’nın son dönemde Doğu Avrupa ve Baltık Denizi’ne dönük faaliyetlerinin öncelikli gündem maddesi olduğu zirvede “Suriye krizi, mülteci sorunu, başta DAEŞ olmak üzere uluslararası terörizmle mücadele” konuları da masaya yatırıldı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, zirve kapsamında yaptığı ikili ve heyetler arası görüşmelerde NATO liderlerine, önemli mesajlar verdi.
Suriye meselesinin çözümsüz kalmasının ortaya çıkarttığı sorunlar sadece Türkiye’yi değil, NATO başta olmak üzere tüm dünyada barışı tehdit ediyor. Bu kriz, başta DAEŞ olmak üzere terör örgütlerinin eylemlerine zemin oluşturmaktave Suriye kaynaklı mülteci akını, Doğu Akdeniz ve Avrupa’da yeni güvenlik sorunlarına, yabancı düşmanlığına yol açmaktadır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye’den hicret edenlere vatandaşlık vereceğini söyleyerek başta AB ülkeleri olmak üzere bütün NATO ülkelerini utandırdı. Bir Müslümana yakışan fazilet ve ahlaklı davranışı gösterdi. Böyle bir Cumhurbaşkanımız olduğu için hepimiz övünmeli gurur duymalıyız. Haza minfazli Rabbi…
Yüzlerce sorunla aynı anda başa çıkmaya çalışan Türkiye’ye, NATO üyesi ülkelerin daha fazla destek vermesi gerektiğini vurgulayan Erdoğan, bunca senedir NATO güney kanadının müdafaası karşılığında üye ülkelerin vazifelerini hatırlatmak zorunda kaldı. NATO’nun güvenlik konseptinin, küresel barış ve istikrarı tehdit eden risklere ve ülkelere göre yenilenmesi gerektiğini söyledi.
Bütün bunlar taş kafalı Avrupalı ve Amerikalı devlet başkanlarına ne kadar etki etti bilinmez lakin bu üye ülke liderlerinin ve halkımızın bilmesi gereken bazı önemli hususlar var. Bunlar askeri konular gibi görünse de asıl olarak ülkemizin ekonomik krize girmesinde çok önemli etkileri olmuştur. Çünkü yıllarca NATO hurdalığı olarak görev yapan Türk Silahlı Kuvvetleri bu hurda silahlara verdiği paralar yüzünden ekonomik krizlere girmiştir. Yetmedi faiz olarak başımıza “askeri darbeler” olarak dönmüştür. Kısaca söylemek gerekirse NATO, Sovyet tehdidi esnasında işimize yaramış lakin Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra tam bir baş belası oluvermiştir.
NATO Generalleri utanmadan İslam’ı, Komünistlerin yerine tehdit olarak görmüş bunu çeşitli yayınlara sokarak Türkiye’nin bir Müslüman ülke olduğunu görmezlikten gelerek edepsizce ve soysuzca hareket etmiştir. Bu büyük fenalıklara karşı savunma sanayiindeki gelişmeler sayesinde “dur” denilebilmiş, onurlu ve haysiyetli bir politika nihayet uygulanmaya başlamıştır.
Suriye olaylarında bize destek olmak yerine PKK terör örgütünün bir kolu olan PYD’ye açıktan destek veren NATO, taş kafalı sözünü çoktan hak etmiştir. Güya savunma ve işbirliği örgütü fakat ülkemizi bölüp parçalamaya çalışıyor.
Yıllarca Deniz Kuvvetlerinde Güdümlü Mermi ve Atış Kontrol Subayı olarak görev yaptım. Bu görevim esnasında bir NATO Tatbikatında ABD’nin Saratoga isimli Uçak gemisinin kahpece saldırısına uğramış ve sonuç olarak Başbakan Demirel’in ülke menfaatlerini korumak yerine Amerikalılar karşısında nasıl süklüm püklüm olup ülkemizi rezil ettiğine de şahit olmuştum. 
Anlatması uzun çeker çok kısa olarak özetleyeyim. Detaylı izahat isteyen 29 Ocak 2009 yılında verdiğim bir mülakattan okuyabilir. Linki şudur: 
http://www.yeniasya.com.tr/2009/01/29/roportaj/default.htm ABD’den yeni gemi almak üzere giden Türk Deniz Kuvvetleri heyeti, kendilerine gösterilen gemileri almak istememişti. Çünkü bunlar buharlı gemi olup işletmesi son derece pahalı ve eski gemilerdi. Bunun yerine Yunanlılara verdikleri dizel takatli gemileri almak istemişlerdi. Zira bu gemiler modern gemiler üretme yolunda ilerleyen Türkiye için çok daha önemli idi. Modası geçmiş adeta hurdaya dönmüş bu gemiler yerine MEKO projesi kapsamında üretilen dünyanın en güçlü frkateynlerini üretmek çok daha mantıklı idi.
Türk heyeti henüz ülkeye dönmüştü ki Muavenet isimli muhribimiz 2 adet SeaSparrow güdümlü mermisi ile kalleşçe vurulmuş başta gemi komutanı Kudret Güngör olmak üzere 5 denizcimiz şehit olmuş onlarca denizcimiz ağır yaralar almıştı.
Düpedüz hainlik olan bu saldırıya kaza süsü verdiler. Halbuki sahip olduğumuz ve aynı güdümlü mermisinin kullanılmasını bilen benim gibi subayların gözlerinin içine baka baka yalan söylemişlerdi. Yetmedi buharlı gemilerden 9 tanesini de FMS Kredisi adı verilen ağır şartlarla birlikte Türkiye’ye sattılar. Bu gemiler hala Deniz Kuvvetleri envanterinde olup çalışmaya devam etmektedir.
Başbakan Demirel, zamanın ABD Başkanı Clinton ile anlaşma yapmış resmen Türkiye’nin menfaatlerini ayaklar altına almıştı. Bu rezil olayı dilim döndükçe kalemim yazdıkça anlatmaya çalıştım. Lakin ABD lobisi ve darbeci generaller o kadar etkili idi ki bu yazılanlar kamuoyunda yeterince revaç bulmadı.Fakat kimse unutuldu zannetmesin, bu ülkenin menfaatlerini ve yetimin hakkı olan bu paraların çarçur edilmesini kimse unutturamayacak. Yukarıda linkini verdiğim olayı“Bahriyede 15 Yıl” isimli kitabımda da yayınlayarak neşrettim. Unutturduk diye zannetmesinler bu fenalıkları bildiği halde gizleyen asker ve memurların suçu büyük olup ruz-i mahşerde de hesabı sorulacaktır.
Bu hamur çok su götürecektir. Yeri geldikçe yazmaya devam edeceğim. Şimdilik bu kadarı ile iktifa etmek lazım vesselam…