Ekrem İmamoğlu, olimpiyatların İstanbul’da yapılması için bir kampanya başlatmış. Paris’te özel bir salon tutulmuş; sergiler, sunumlar, yemekler, davetler… Bu şekilde spor dünyasının önemli insanlarını etkileyecekler ve yakın bir gelecekte olimpiyatları İstanbul’a getirecekler.
Herkes ayakta alkışlıyor… Ne büyük bir teşebbüs! Bir Allah kulu da çıkıp “Bu işin getirisi götürüsü nedir?” diye sormuyor. Normaldir, aydın muhitimiz dünyayı kırk yıl geriden takip ettiği için daha o sorulara gelemedi.
Gerçekten de bundan otuz yıl önce olsa kimseler böylesi bir sorgulamaya girişmezdi. Olimpiyata ev sahipliği yapmanın iyi bir şey olduğu noktasında neredeyse tam bir fikir birliği vardı. Bugün ise çok farklı gerçekler ortaya çıktı, olimpiyatların ev sahibi şehirlere ciddi zarar verdiği konuşuluyor.
Oxford Üniversitesi’nden bir grup araştırmacı, 1960’tan beri yapılan olimpiyatların, planlanan bütçeyi ortalama %172 aştığını söylüyor. 2020’de yayınladıkları makaleye göre olimpiyatların, ev sahibi şehirlere ve ülkelere net ekonomik etkileri negatif. Yani olimpiyata ev sahipliği yapmak, ekonomiye kaybettiriyor. Olimpiyat için yapılan altyapı yatırımları, stadyumlar ve spor alanları, organizasyondan sonra büyük oranda atıl kalıyor.
Son yirmi yılda düzenlenen olimpiyatların maliyetleri (milyar dolar olarak) şöyle: Sidney 4,7, Atina 9, Pekin 42, Londra 11, Rio 15 ve Tokyo 13 milyar dolar. Bu paraların en az yarısının zarar olarak kayıtlara geçtiği tespit ediliyor.
İşin sosyal tarafı da başka bir sorun. Olimpiyat demek, şehir sakinlerinin huzurunun kaçması, suç oranının ve fiyatların artması demek. Çevreye zararı yüksek. En büyük bedeli ise tabii ki kente sığınmış olan göçmenler, orta hâlli insanlar ve yoksullar ödüyor.
Ancak belediyelere hizmet veren danışmanlık şirketleri (bu işten para kazandıkları için) sürekli olimpiyat güzellemesi yapıyor, olimpiyatların şehre ne kadar da büyük faydaları olacağını söylüyor.
Journal of Economic Perspectives’te yayınlanan başka bir bilimsel makale, bu pembe ekonomik tabloların gerçeği ne kadar yansıttığını inceliyor. Sonuç: Gerçek etkileri "ya sıfıra yakın ya da iddia edilenin küçük bir oranı”. Yani danışmanlık şirketleri ve müteahhit lobileri, olimpiyatların gerçek etkisini abartıyor, verdiği zararı gizliyor.
ABD’li Andrew Zimbalist, bu konuda araştırma yapan nadir bilim insanlarından biri. 2016’da yayınladığı kitabın adı “Circus Maximus: Olimpiyatlara ve Dünya Kupası'na ev sahipliği yapmanın ardındaki ekonomik kumar”. 2017’de ise “Boston Olimpiyatlarına Hayır: Akıllı şehirler nasıl ve neden olimpiyat meşalesinden vazgeçiyor?”...
Zimbalist’e göre hiçbir aklı başında yönetici, şehrini olimpiyat gibi bir belanın içine sokmaz. Nitekim son dört beş olimpiyat yarışında pek çok Avrupa şehri, Zimbalist’in tavsiyesine uyarak yarıştan çekildi. “Yaşam kalitesine ve altyapıya dair daha öncelikli sorunlarımız var, olimpiyat gibi bir lükse para harcayamayız.” dediler.
Halk oylaması (plebisit) ile buna karar veren şehirler arasında Almanya’dan Münih, Polonya’dan Krakov ve İsviçre’den Davos var. Geçen yazımdan anımsarsınız, Münih dünyanın yaşam kalitesi en yüksek şehri olarak gösteriliyor. Diğerlerinin durumu da hiç fena değil.
Peki bu şehirler bile olimpiyat oyunlarına “Teşekkür ederiz, biz almayalım.” derken İstanbul’daki bu heyecan, bu heves nedir?
Siz daha şehrin en temel sorunlarını çözememişsiniz… Taksi problemi olduğu yerde duruyor… Toplu taşıma hâlâ sorun başlığı… İçme suyu, kaldırım, yayalaştırma, motosiklet, skuter, hayat pahalılığı, trafik keşmekeşi, gürültü kirliliği, hava kalitesi… Her biri ayrı bir dert. Bunlara bakmadan olimpiyat sevdasına düşüyorsunuz, olacak şey mi?