Deli demezseniz bir sırrımı paylaşmak isterim; ben acılarımı çok sevdim. Aksakallı bilgedir onlar. Ne öğrendiysem onlardan öğrendim. Kırgınlıklarıma da hürmetler. Suskunluklarımı sorarsanız derin mevzu. En çok o vakitler de konuştum. Anlaşılmamış olmanın alt yazıları geçiyordu gözlerimden. Anlaşılmayınca susuyormuş insan. Anlaşılmaya susadım. Kana kana üstelik. Baktım ömür pek kısa vazgeçtim. Bağırdım boş odanın sıvası dökülmüş duvarlarına; söyle Sezen abla, o güzel şarkını bir ah de yeter. İki harf sanmayın, ah uzun bir hikâye.
Bir ömrün iç kanaması. Keşkelerin, geç kalınmışlıkların, söylenmemiş sözlerin paslı demir kapısı. Kaç kez oturup ağladım o kapının önünde. Kaç kez dizleri üstüne çöktü hayallerim. Aynalara baktım. Yüzümün atlasında ağzı kırgınlıklarla dolu çizgiler gördüm.
Anı defterimdi onlar. Ne çok anı yazıyordu o çizgili defterde. Her şeye rağmen, gülümseyen bir çocuk gördüm gözbebeklerimde. Gözyaşlarımı elbisemin koluna silip, ayağa kalktım. Şiir yaz, şarkı söyle, kitaplar oku dedim kendime. Kendi ile konuşması, fotoğrafıymış yalnızlığın. Bağırdım rüzgâr giyinmiş boş sokağa; söyle Zuhal abla,’’ yalnızlığım yaşamak zorunda olduğum beraberliğimsin...’’Şikayetçi miyim. Haşa! Her şeyi temize çekmeye hazır bir yağmur başlamıştı. Yağmur ki, bulutların o hüzünlü şarkısı.
Burnumu cama yapıştırıp izledim. Nedense her yağmur yağdığında, mazinin tozlu sayfaları açılır. Yüzümde yarım bir gülüş belirir. Şarkı söyledim. Şiirden mutlu kadınlar çizdim. Mutlu çocuklar, kavuşmalar… Bir tek resim çizmeyi beceremem. Yalanım varsa cin ali çarpsın. Ardından attım kendimi Beyoğlu’nun ortasına. Artık Allah ne verdiyse, ortaya karışık Galata. Karışı verdim şehrin kalabalığına. Bu gece dalgınlığına gelmek istedim hüznün. Unutsun beni istedim. Dilimdeki ucu yanık sözcüklerimi kefenledim. Sadece yürümek istedim. Yürüdüm.
Kaldırım kenarına oturmuş koca memeli, bakır saçlı, falcı kadının anlattıklarına inanmak istedim. Üç vakte kadar mutluluk kapımı çalacakmış. ‘’Eyvallah’’ dedim. Üstelik bu kez üstüne para bile verdim. 10tl ye onlarca güzel söz duydum. Uzun zaman olmuştu, yalandan da olsa mutlu sözler duymayalı. Sokak kedileri de şahit oldu daha ne isterim. Keman çalan bir kız çocuğunun yanına yürüdüm. Çaldığı acıklı şarkının sözleri yüzünden okunuyordu. Henüz olsa olsa 12-13 yaşlarındaydı. Yine de sordum. Kaç yaşındasın kemancı kız?
14 dedi. Oysa bakışları; çık, biraz daha çık der gibiydi. Gecenin bu vakti, kışın ayazında, caddenin ortasında ne işi vardı. İçim daraldı. Öfkenin sureti oldum o an. Yanda bir ayyaş nara atıyordu; ‘’şarap parası verin ulan!’’ İçimdeki ses ayyaşa uydu; ‘’ çocuklar evlerinde uyumalı ulan!’’ Git dedim. Evine git. Al şu parayı git. Sazının tellerinden öpeyim Neşet baba, âh yalan dünya…