Ülkemizde Kadına Şiddet Nasıl Başladı? (2)


Şöhret Kadın bohçasını kapıp dışarı fırlamış. Hükümet konağının önüne geldiğinde bakıyor ki, asker bir sıra, zabitler bir sıra, millet bir sıra birbirlerine sert sert bakıyorlar. Şöhret Kadın yetimlerini kalabalığın arasında göremeyince, jandarmaların onları alıp götürdüklerini sanmış ve köpürmüş. Bağırarak bohçasındaki takunyaları çıkarmış zabitlere fırlatmış. “Ula soykanızda kala! Şapkanıza bilmem ne edeyim! Nerde benim balalarım?” diye de memurların şapkalarına sövmüş. İşte Şalcı Şöhret Kadın’ın suçu bu kadar. Yetimlerini koruma içgüdüsü, ana yüreği, din gayreti ve bunun sonucunda ettiği birkaç söz. Fakat işte böyle bir söz sonucunda bir insanı hatta bir kadını idam edecek kadar gözü dönmüş yöneticiler var ve bunlardan hesap sormayı 90 yıl geçtiği halde cesaret edemeyen insanlarımız var.
Ne olduğunu daha anlamadan Şöhret Ana’yı hemen tutukladılar. Mahkemede idam kararı açıklanırken bir sözü olup olmadığı sorulur Şöhret Ana’ya. O da: “Lan kavat, kadın kısmının idam edildiği nerede görülmüştür”. Bu sözün mahkemede söylediğini bizzat eski Cumhurbaşkanı Demirel sohbet esnasında anlatmıştır. Demirel’in insanları kendi safına çekmek için böyle itirafları vardır, herkese mavi boncuk dağıtmakta uzmandır.
Her ne ise… Yirmi iki erkekle birlikte onu da idam sehpasında asarak idam ettiler. Yalnız Şalcı Şöhret Ana, kadın olduğu ve idamın çok iğrenç bir infaz şekli olmasından dolayı beyaz un çuvalı ile astılar. Yıllar sonra yakında ölen Çetin Altan bu acı olayı da sütununa taşımaya cesaret etti. “Ben Tatar Hasan Paşa’nın torunuyum. Dedem Erzurum’da şapka yüzünden bir kadını, Şalcı, Şöhret Kadın’ı idam etmiştir maalesef. Orada on beş kişi şapkaya karşıyız diye yürüyor. O kadın da idam edilirken -ula uşaklarım, ben zaten hatun kişiyim, neden şapka giyeyim?- diye bağırıyor. Bu üzücü bir sey!” Düşünebiliyor musunuz? El işçiliğiyle yünden şal-çorap ören ve bunları çarşı pazarda satarak iki yetimine de bakan bir kadın. Hükümet konağının önüne geldiğinde camların kırıldığını görmüş, ansızın gelişen arbedeye şahit olmuş. Yetim çocuklarının da tutuklandığını zannetmiş. Dik dik bakan zabitlere sövmüş. Tatar Hasan Paşa’nın bir işaretiyle tutuklanmış. Kadın sehpada feryat ediyormuş: “Uşaklarım ben bir kadınım da, şapkayla ne alakam olur?” diye bağırsa da topluluğu devlet kuvvetlerine karşı tahrik ettiği isnadıyla ikinci gün başına geçirilen bir un çuvalı içinde sehpaya çıkarılıp idam edilmiş. Savcı Eğinli İbrahim Ethem tutuklanan ve idam edilmesi beklenen çok sayıda masumu çeşitli hukuki gerekçelerle kurtardığı söylenir yoksa mesele yirmi bir kişiyle kalmayacaktı. Çetin Altan’ın dedesi Merkez Jandarma Komutanı Tatar Hasan Paşa ise Erzurum’da şapka inkılabının Vali Zühtü’den sonraki başkahramanıdır. 21 can asıldıktan, üç faili meçhul ve yedi kişi Sinop’a sürgün gönderildikten sonra Tatar Hasan Paşa kaybolup gitmiştir. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Berlin’de unutulduğu ve öldüğü söylenir.
Toplu mezarlar 13 sene sonra açılarak naaşları sahiplerine iade edilir. Şalcı Bacının kasap oğlu ne yazık ki korkudan anasının naaşını almaya gelemez. Nihayetinde toplu mezarlardan çıkarılan idamlıklar aradan 13 yıl geçtikten sonra dini merasimleri yapılarak Tuzcu köyündeki mezarlığa defnedilirler. İşte Şalcı Bacının ibretli ve ibretli olduğu kadar da düşündürücü öyküsü. Taksim’de yol açmak için birkaç ağacın yeri değiştirildiği için (kesilmedi haa…) günlerce olaylar çıktı. Memleketin altı üstüne geldi. Lâkin bir hiç uğruna öldürülen insanlarımız hakkında doğru dürüst bir söz söylenemiyor. Küçücük adli olaylarda dahi ortalığı velveleye veren kadın dernekleri suskun kalıyor.
Evet, Devlet nasıl Dersimlilerden özür dilemiş ise Erzurumlulardan ve kadınlardan özür dilemelidir. Trabzonspor kulübü başkanı “kadın gibi davranmam” dediği için mahkemelerde süründürülüyor fakat böyle bir cinayet ortada dururken çıt çıkmıyor. Bu nasıl iştir?... Şöhret Ana’nın iadeyi itibarlarını sağlamak için bu yazıyı tekrar yazmam gerekiyor zira 3 defa gazete ve dergilerde yayınlanmasına rağmen herhangi bir girişimde bulunulmadı. Demek ki daha çoook uğraşmak gerekiyor. “Bir Türk cihana bedeldir” diye konuşan insanların ne derece samimî oldukları Şalcı Ana’ya gösterdikleri saygı ölçüsünde anlam kazanacaktır. Aksi takdirde yalancı oldukları ve insanlarımıza değer vermedikleri bu şekilde ispatlanmıştır. Artık hamiyet adına kimseyi de inandıramazlar. Bu arada “kadın hakları” adı altında canımız kızlarımızı en kutsal meslek olan annelikten soğutup yuvalarından çıkarıp aç kapitalist kurtların arasına salan örgüt ve derneklerin de kulağını çınlatmak isterim. Eğer onlarda kadın hakları konusunda samimî iseler Şalcı Ananın itibarını iade için çalışsınlar. Yoksa yalancılıkları ortaya çıkar. Fransızlar, Jean d’Arc’ı ateşte yaktıktan sonra bir millî kahraman olarak ilân ettiler. Biz ne yaptık? Şalcı Ana gibi zavallı kadınlarımızı bunca yıl geçtiği halde hatırlamak bile istemedik. Bu konuları ibret almak için çok konuşmalı ve tartışmaya açmak zorundayız. Çünkü hâlâ gerçek kahramanlara hain, zalimlere ise kahraman adını veriyoruz. Böyle bir durumu kabul etmek 21. Yüzyıl insanı için en hafif bir ifade ile ayıptır. Bu ayıba bir son vermek gerektir, vesselam...