YAĞMUR

Yağmur yağıyor. Usulca, sakin sakin. Yağmurun görevi akmak, toprağın görevi yağanı toplamak. Gök temizleniyor, toprak besleniyor. Doğadaki döngü her zaman ki gibi tüm ihtişamıyla gerçekleşiyor. Olması gereken oluyor. Evet. Fakat bir farkla; o da insan. İnsan öyle bir varlık ki, dokunduğu yeri cennet bahçesi de yapabiliyor cehennem çukuru da. Seçim insanın elinde, yapmak da insanın kuvvetinde; sonucuna katlanmak da. Ve yine fakat, insan, kötüyü tercih ediyor. Kötü olanı yapmak hoşuna gidiyor. Sanırım kötücül şeyler insanı heyecanlandırıyor. Dedik ya, seçim insanın elinde, istediğini seçebilir. Sonuçlarına katlanmak kaydıyla. Ancak, şöyle bir durum var. Seçimler iki türlüdür. Bireysel seçim, toplumsal seçim. Bireysel seçimlerde kimsenin sana, ona, buna bir şey demeye hakkı yoktur ama toplumsal seçimlerde hak vardır. Ses çıkartılsın yahut çıkartılmasın, tepki verilsin ya da verilmesin hak vardır. Ve bu ‘hak’tır. Başka bir canlının zararına olacak her şey haktır. Dünya sadece insanları yaşatmıyor içinde. Bitkiler de bir canlıdır, hayvanlar da bir canlıdır; toprak, toprak başlı başına bir canlıdır. Hiç bir kimsenin doğaya, insana, hayvana, toprağa zarar vermeye hakkı yoktur. Zarar verirse hak vardır. Ve bu hak mutlaka ama mutlaka o insanın ya da insanlığın ayağına dolaşır. Sonra da “vay efendim bu neden benim başıma geldi” nidaları yükselir havada. Hiç ağlama! Hiç! Sensin buna sebep... ‘Kolay’ diye, ‘hoş’ diye, ‘herkeste var’ diye, ‘amaan ben de yapayım’ diye düşünmeden, incelemeden aldığımız veya yaptığımız her şey başımıza beladır, musibettir. Hiç başka yerde aramayalım sebepleri. Tuzla da yangın çıkmış. Kimyasal atıklar havaya bulaşmış. Üzerine yağmur yağdı. Hep birlikte kendimizi kurtarma telaşına düştük. Ne kadar da benciliz! Bahçelerdeki mahsüller ne olacak? Peki ya sokak hayvanları? Ya ağaçlar? Kış geçip de bahar geldiğinde tohumlarımızı ekeceğimiz toprak? Gökyüzündeki, toprağın altındaki hayvanlar? Peki ya denizler? Denizdeki canlılar? Göller? Hani şu suyundan içtiğimiz sapanca gölü mesela? Ne olacak bunlar? Bilmiyoruz. Önemli de değil zaten. Biz bugün dışarıya çıkmayarak kendimizi koruduk ya, gerisi mühim değil. Güzel insan uyan! Gerisi mühim tabiî ki. Sen üzerine vazife olmaya şeylerle o kadar meşgulsün ki, vazifelerini unutuyorsun ya da görmeyecek kadar meşgulsün. Eğer öyleyse yazık... Ama öyle olmasın lütfen. Uyan! Bak! Gör! Gereğini bul ve yap. Yoksa huzur ile yaşayacağımız bir dünya olmayacak. Her taraf plastikle süslenmiş yapay bir cennet bahçesi olsa kaç yazar? Huzur orada olmayacak...