Yaşarken öldürülen çocuklar...

Hızla kapatıyor arabanın camını...
Çocuk elindeki bombayı (adamın gördüğü o ya) camdan içeri atıp kaçabilir zira...
Bu davranış karşısında çocuk, gayet soğukkanlı bir tavırla arkasını dönüyor ve başka insanlar bulmak için yola koyuluyor...
Bu tabloda kendisine yapılan bu davranışın çocuk tarafından artık normal olarak algılanması mı daha vahim?  Yoksa onu incitmesi mi daha vahim olurdu bilemiyorum...
Bu hayat bu çocukların seçimi değil!
Asıl vahim olan, hala bu gerçeğin farkına varamamış olmamız da olabilir aslında...
Anne, babaları yada başka kişiler tarafından zorla çalıştırılan bu çocuklar, önceki yıllarda doğrudan dilendirilirken; şimdilerde ellerine tutuşturulan mendil, çiçek, su şişeleriyle çalıştırılma adı altında dilendiriliyor...
Bu da yetmezmiş gibi toplum tarafından ‘’öcü’’ muamelesi görüyorlar...
Anne, babalarının karaktersizliklerini, terbiyesizliklerini, günahlarını; kızan ve küçümseyen bakışlarımızla hor gördüğümüz bu masumlara neden yüklüyoruz?
Onların sattıkları hiç bir şeyi almama taraftarı iken, onların minik yüreklerini incitici davranışlarda bulunulması canımı acıtıyor...
Evet, sattıkları hiç bir şeyi almayalım ki, bu çocuklar çalıştırılmaya devam ettirilmesin... Ama isimlerini sormakla, ne kadar güzel/yakışıklı olduklarını söylemekle kısaca çocuk olduklarını hissettirmekle cebimizden para eksilmez...
Önemsenmemeye alışık oldukları için, bir gülümseyişi bile kendilerine lütuf olarak gören bu çocuklarımıza somurtan, kibirli bakışlarını üzerlerinde gezdiren insanların aklından ve vicdanından şüphe ediyorum!
Buz gibi havalarda bile çıplak ayakla köprü üstlerinde mendil sattırılan minik yürekleri dışlayan, hor gören zihniyete şunu sormak lazım!
1 Sen kimsin?
2 Bugün kim olduğunu ve yarın ne olacağını kim belirliyor?
Toplum olarak dilendirilen, çalıştırılan çocuk problemini, bu sorun bitinceye kadar konuşmamız lazım...
Bunları konuşmayı geciktirdiğimiz sürece, onların işledikleri suçları konuşuyor olacağız!
Eğer bugün bu çocuklara devlet olarak, millet olarak sahip çıkmaz isek;  potansiyel suçlu olarak büyüyecek ve devletine, milletine zarar veren birer yetişkin olup karşımıza çıkacaklar...
Şimdi ellerinden tutup okula göndermediğimiz bu çocuklar, o zaman ellerine kelepçe vurularak hapishaneye atılacak!
İşte o zaman ne devletin, ne milletin bu çocukları yargılamaya hakkı yok!
Bu çocuklarımız, anne babası yada kim tarafından çalıştırılıyorsa artık, devletin himayesi yada takibi altına alınmalıdır...
Böyle bir çalışma yapıldığı taktirde, hayırsever iş adamlarımızın ve sanatçılarımızın maddi- manevi desteklerini  esirgemeyeceklerini düşünüyorum.
Zira Doğu illerimizde bir çok anaokulu açıp, oradaki çocuklarımızın okul öncesi eğitimini almasına vesile olan sanatçılarımızın ve iş adamlarımızın böyle bir çalışmaya duyarsız  kalamayacaklarına eminim.
Ki bu çocukların, sokaklardan alınıp devletin himayesinde eğitimli, vatana millete hayırlı, meslek edinmiş birer yetişkinler olarak topluma kazandırmak ana okulu açmaktan çok daha önemli ve gerekliyken...
Buz gibi havada, üzerinde eski ve ince  bir montla,  ayakları çıplak, bir şekilde köprü üzerine mendil satmaya çalışan  ‘’Abla sabahtan beri buradayım, dondum!’’  derken elindeki mendilleri, yalvaran gözleriyle uzatan Ayla ve daha niceleri...
Küçücük bedeni ile üst geçidin merdivenlerinde uyuyakalmış, yüzlerce kişinin altında ezilme tehlikesi geçiren Ahmet ve daha niceleri...
Bilmelisiniz! 
Hiçbiri, sizin çocuklarınızdan  daha az değerli değil!..