Hz. Peygamber (s.a.v.)’e duyulan sevgi, her şeyden önce yüce Allah’ın bir emridir. Çünkü Rabbimiz Kur’an’ı Kerim’de; “Müminler, Peygamber’i kendi nefislerinden çok sevmeleri gerekir.“ (Ahzab, 33/56) buyurmaktadır. Bu durumu sevgili Peygamberimiz de: “Sizden birinize ben, annesinden, babasından, çocuklarından ve bütün insanlardan daha sevimli olmadığım müddetçe o kimse tam iman etmiş olamaz” (Buhârî, İman 7) buyurarak ifade etmiştir. Hz. Peygamber’i sevmek, her mü’min için en gerekli bir görevdir.  Bu sevgi bir insanda gerçekleşmezse, o insan gerçek mü’min olamaz. Allah’ı sevmek, O’nun gönderdiği son Peygamber Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.)’e uymakla olur. Peygamber’i sevmek demek ise, onun izinden gitmek ve her işte onu örnek almak demektir. Hz. Peygamber (s.a.v.)’in güzel ahlâkıyla ahlâklanmak ve bütün kötü ahlâk ve davranışlardan sakınmaktır.  Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Allah ölümü ve hayatı, hanginizin daha güzel davranışlarda bulunacağını imtihan etmek için yarattı” (Mülk, 67/2) Yüce Allah, insan için gerekli olan her şeyi, bir taraftan vahiy ile bildirmiş; diğer taraftan da peygamberler vasıtasıyla, bildirdiklerinin sosyal hayata nasıl geçirileceğinin somut örneğini göstermiştir. 
Peygamberimiz’e sevgi ve saygı duymak, O’nu önder ve örnek alıp bağlanmak, Müslümanların dini ahlakının bir gereğidir. Hiç şüphesiz ki, Allah sevgisinden sonra sevgiye en layık olan Hz. Muhammed (s.a.v)’dir. Allah’a giden yolun rehberi, dünyada ve âhirette mutluluk yollarının göstericisi, Peygamberlere iman etmek ve onları sevmek; özellikle Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v)’i sevmek, her mümin üzerine tam bir farizadır. Çünkü O’nu sevmek ve O’na tabi olmak bizi Allah’ı sevmeye sevkeder. Allah sevgisini O’na tabi olursak elde edebiliriz. Rabbimiz bu gerçeği şöyle  buyurmuştur: “De ki: Allah’ı seviyorsanız, bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah, çok bağışlayıcı ve merhametlidir.” (Ali İmran 3/31) 
Tabi ki, Müslüman olarak Hz Peygamberi çok sevmeliyiz, bu sevgimizin kuru bir iddiadan ibaret olmadığını göstermeliyiz. Öncelikle Peygamber Efendimizi sevmek, O’nu Kur’an’ın tanıttığı gibi tanıyıp iman etmekle olur. O’nu sevmenin Allah Teâlâ’yı sevmek, O’na yaklaşmanın Allah Teâlâ’ya yaklaşmak olduğu bilincine varmakla olur. O’nun bize bizden daha şefkatli olduğunu bilmekle olur. Sevdiğini sevmek, sevmediğini sevmemek, O’na yakın olanı yakın, uzak olanı da uzak bilmekle olur. Her anıldığında, O’na salât ve selam getirmeyi, üzerimizdeki hakkının en küçük ifadesi, şefaatinin bir aracısı olarak görmekle olur. Bu nedenle O’nu sevmek, güzel ahlakını hayatımızın her safhasında örnek almak ve uygulamakla olur. 
  Enes (r.a.)’tan şöyle dediği rivayet olunmuştur: Bir bedevi Rasûlullah (s.a.v.)’e:
– Kıyamet ne zaman kopacak? diye sordu. Efendimiz:
– “Kıyamet için ne hazırladın?” buyurdu. 
– Allah ve Rasûlünün sevgisini, dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber:
– “O halde sen, sevdiğin ile berabersin” buyurdu. (Buhârî, Edeb 96)
Kısaca söylemek gerekirse Peygamber (s.a.v.)’i sevmek, her yönüyle O’nu doğru bir biçimde tanımak, O’na uymak, O’nun adını çokça anmak, O’nun ismine ve bize bıraktığı evrensel değerlere sahip çıkmak, O’nun sevdiklerini sevip sevmediklerinden uzak durmak, O’nun ahlakı olan Kur’an ahlakıyla ahlaklanmakla olur. O’nu samimiyetle sevmeliyiz. O’nun sünnetini öğrenerek kendimize rehber edinmeliyiz.  O’nu bütünüyle ve doğru bir biçimde tanıyarak, O’nu izlemeli ve O’na yakışır ümmet olmaya gayret etmeliyiz. Ne mutlu Hz. Peygamber (s.a.v)’i sevenlere ve O’nun izinden gidenlere!