Türk-ABD ilişkilerinin tarihinde Türkiye’ye uygulanan ambargodan tutun da kur saldırılarına, Rahip Brunson krizine kadar pek çok kriz hâlâ daha hatırımızdadır. Ancak günümüzde geldiğimiz noktada, Suriye’nin kuzeydoğusunda eğer ertelenmeseydi yapılacak yerel seçimlerin en büyük amacı ne olacaktı biliyor musunuz? YPG’ye ve elbette onun siyasi kanadına bir meşruiyet kazandırılacak; dolayısıyla Suriye’nin kuzeyinde özerk bir yapıya meşru ve siyasi bir zemin oluşturulacaktı. Diğer bir deyişle ABD, YPG ile bağlarını askerî zeminle yetinmeyip siyasi bir zemine taşıyacaktı.

Amerika hem de bunu, Birleşmiş Milletler ‘in (BM) 2254 numaralı kararına aykırı olarak, hukuksal temeli olmadan seçimlere gitmeye çalışan YPG’yi destekleyerek yapacaktı. Hukuksuzluğun bir rutin hâline geldiği ABD’de, Washington yönetimini sözde seçim konusunda son anda frenleyen neden(ler) nelerdir? Yanıt elbette Türkiye’nin, bu gayrimeşru seçimlerin engellenmesi konusundaki kararlılığıdır. İkincisi ise ABD, seçimin zamanlaması konusunda endişelenmiş ve sözde seçimlerin Türkiye’yi bölgeye müdahale etmek konusunda kışkırtacağını düşünmüştür. Bir diğer neden ise sözde seçime YPG dışı Kürt aktörlerin karşı çıkması ve YPG’nin kontrol ettiği bölgelerde yaşayan yoğun Arap nüfusun YPG’ye karşı giderek artan tepkisidir. Sözde seçime sadece Arap aşiretler değil, Şam da karşı çıkmaktadır.

“YPG, siyasi emellerine kavuşmak için Şam ile anlaşma yoluna gider mi ya da Şam ile müzakerelere dâhil olabilir mi?” soruları havada kalan ve yanıt vermesi son derece zor sorulardır. Ancak, Suriye’nin önemli bir kısmını ABD’nin yardımı ve himayesinde istila etmiş olan sözde Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi ve YPG hiç kuşkusuz Şam ile anlaşma yoluna gitmeye çalışacaktır. Böylece, İsrail ile birlikte ABD’nin payandası bir oluşum olan (YPG)’nin bölgeyi terörize etmeleri daha da kolaylaşacaktır. Suriye Dışişleri Bakanı Mikdad’ın ise “Suriye-Türkiye diyaloğunun temel şartı, Ankara’nın işgal ettiği topraklarımızdan çekilmeye hazır olduğunu beyan etmesidir” şeklindeki demeci ne yazık ki Şam’daki mevcut yönetimin hâlâ akıl tutulması içinde olduğunu göstermektedir.

Bu sözde seçimin yakın gelecekte tekrar gündeme getirilmesi olasılığı ise her zaman mevcuttur. Zira, ABD, terörist PKK uzantısı YPG’yi tıpkı FETÖ’yü kullandığı gibi Türkiye’ye karşı manivela/kaldıraç olarak yıllardır kullanmaktadır ve kullanacaktır. Diğer bir deyişle, “havuç-sopa politikası” bir süre daha ABD’nin Türkiye’ye yönelik politikalarında gözlemlenecektir. Örneğin bir yandan gözümüze sokarcasına YPG’ye siyasi olarak meşru bir zemin kazandırmaya çalışan ABD, Türkiye’ye 23 milyar dolarlık F-16 savaş uçağı ve modernizasyon kiti satışı konusunda karar almıştır. Sonuçta, Türkiye’nin Amerika’ya yönelik siyasetini, dengeleme politikasıyla açıklamak yerinde olur. Bir yanda NATO kimliğine sahip Türkiye ABD’den savaş uçağı alırken diğer yandan Dışişleri Bakanı’mız Çin’in davetiyle Pekin, Urumçi ve Kaşgar’ı ziyaret ederek bu dengeleme politikasını ipte yürüyen bir cambaz misali ustalıkla uygulamaktadır.