İsrail, 26 Mayıs akşamı Refah kentinin kuzeybatısında yerinden edilmiş Filistinlilerin yaşadığı çadır kenti birer tonluk bombalarla vurarak yeni bir katliama daha imza attı. Çoğunluğu kadın ve çocuklardan oluşan 40’tan fazla sivil, diri diri yanarak can verdi.

Uluslararası Adalet Divanı’nın (UAD) 24 Mayıs'ta yeni tedbir kararları alarak İsrail'in Refah'a yönelik saldırılarını derhâl durdurmasına, insani yardımları engellememesine ve suçlarını araştıracak BM görevlilerinin Gazze'ye girişine izin verilmesine hükmetmesine rağmen İsrail bu katliama imza attı.

Uluslararası hukuk kurumları İsrail’e karşı harekete geçmiş olmasına rağmen Netanyahu hükûmeti ABD’den aldığı destekle âdeta dünyaya meydan okumaya devam ediyor. Daha birkaç gün önce ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Mike Johnson, savaş suçu işlemekle yargılanmasına rağmen Netanyahu’yu Kongre’ye hitap etmek için davet etmekte ısrarlı olduğunu açıklamıştı. Biden yönetimi gönülsüz de olsa İsrail’i askerî, siyasi ve ekonomik olarak desteklemeye devam ediyor.

Siyonistler ABD’yi öyle bir kuşatma altına almış durumda ki İsrail’in soykırım suçlarına dahi ABD ortak olmak durumunda kalıyor. Kendi inşa ettiği küresel liberal sisteminin tüm değerlerini yok sayarken bu sistemin yıkılışını tetikleyecek ölçekte bir hareket tarzını uygulamaya zorlanıyor. Muhakkak ki ABD’nin içine düştüğü durum siyonistlerin etki üretmeye çalıştığı tüm ülkelerde ibretle izleniyor.

"İsrail Lobisi" üzerine kitap yazan John Mearsheimer ve Stephen Walt'ın (ki sonra başlarına gelmeyen kalmadı) röntgenini çektiği bu siyonist oluşumlar, medyadan film-dizi endüstrisine, savunma ekosisteminden eğitim hayatına, siyaset kurumlarından düşünce kuruluşlarına hatta “Evanjelik” dinî gruplara kadar ABD’yi bir örümcek ağı gibi sarmış durumda.

Sosyal medyanın, siyonizmin iletişim tekelini kırması

Ancak bazı şeyler de değişmeye başlamış durumda. Özellikle siyonistler tarafından kontrol edilen ve ortalama Amerikalıların zihin dünyasını şekillendiren konvansiyonel medya yerine artık alternatif sosyal medyanın tezahürü, gençlerin hakikate ulaşmada alternatif kanallara sahip olması, yeni bir etki üretiyor. Bir yandan ABD siyasetine ve karar alam mekanizmasına yön veren siyonist ağ diğer tarafta ise küresel vicdanın da sesi olan genç nesiller. ABD’de devam eden üniversite eylemleri bunun küçük bir tezahürü sadece. Siyonistlerin kendi “gerçeklikleri” üzerinden sahte bir algı yaratma kapasiteleri gittikçe zayıflıyor. Bugün geçmişe nazaran hakikatin sesi çok daha fazla duyuluyor. İsrail, Gazze’de gözü dönmüş şekilde teo-politik hezeyanlarla soy kırım yaparken bu gerçekliğin farkıyla ona öfke duyan yeni nesiller geliyor. Benzer bir durum daha şedit bir şekilde diğer Batı ülkelerinde de görülüyor. Birçok ülkede şu anda halk nezdinde İsrail suçları nedeniyle hüküm giymiş vaziyette. Eninde sonunda bu durum siyasi karar alma mekanizmalarına da yansıyacak. Norveç, İspanya, İrlanda gibi ülkelerin Filistin’i bir devlet olarak tanıma kararı gidişatı gösterir nitelikte.

Nihayetinde, ABD, İsrail’in soykırım suçuna ortak olarak kendi inşa ettiği küresel sistemi iyice aşındırırken kendisini de İsrail ile birlikte dibe çekiyor. Eninde sonunda ABD içindeki uyanışla Amerikalıların kendisi siyonizm ile mücadele etmek durumunda kalacak gibi görünüyor. Ne kadar çabuk başlarsa ABD halkının geleceği ve dünyadaki yeri için o kadar daha iyi olacaktır.